Gözleri bir munzurluk bulmak için adeta dört dönüyordu Asya'nın. Okulun ilk günüydü ve sınıfta tek iyi olduğu arkadaşı Demet henüz gelmemişti. Can sıkıntısıyla oturduğu sandalyesinde geriye yaslandı. Ardından dikleşip etrafı süzdü ışıl ışıl olan gözleriyle. Kim gelmiş, ne giyinmiş, saçlar nasıl yapılmış, geçen seneden beri değişim olmuş mu...ve daha bir çoğu...hepsine dikkat ederdi. Aslında sadece canı fazlasıyla çok sıkıldığı için saçma sapan oyalanma yöntemlerindendi. Yanaklarını havayla şişirip şişmiş yanaklarını tek eliyle sıkarak garip sesler çıkardı. İşin tuhafı bundan zevk almaya başlamıştı. Sınıfta kimsenin onu takmayışının verdiği rahatlıkla garip sesler çıkarmaya devam etti.
"Asyaa!" Demet'in neşe dolu sesiyle başını kaldırdı Asya. Yağan yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş arkadaşına gür bir kahkaha atıp yanına gitti hızlıca. Sıkı sıkı sarıldıktan sonra geri çekildi.
"Şu haline bak."
"Bizim senin gibi özel şoförümüz yok Asya Hanım(!)" dedi kinayeli bir sesle.
Hemencecik yüzü düştü ve "Başlama yine..." diye söylendi Asya.
"Şaka yapıyorum kızım...saçmalama-" çalan zil Demet'in sözlerini yarıda bırakmıştı. Boynundaki ıslanmış atkıyı ve zar zor kapattığı şemsiyesini rastgele sıranın altına tıkıştırdı. Ardından Asya'yı buldu gözleri. "Kantine inelim mi?"
"Olur." onaylayıp kol kola girdiler ve sınıftan çıktılar. İlk dersleri boştu ve şu an 2. derse girmeye hazırlanıyorlardı. Teneffüsün kısalığını da göz önünde bulunduracak olurlarsa koşarak gitmeleri gerekiyordu. Fakat onlar her zamanki rahat tavırlarıyla yaylana yaylana yürüyorlardı. Kantine geldiklerinde babasının aradığını hatırladı. Demet'i durdurup "Sen 2 tost al. Hemen geleceğim." dedi ve koşarak az önce indiği merdivenlerden ikişer ikişer çıkmaya başladı. Okulun çıkış kapısına çıkan dönemeçten geçeceği sırada çarptığı sert şeye baktı. Başını kaldırmadığı taktirde karşısındaki kişinin kot gömleğini görebiliyordu yalnızca. Ardından omuzlarından itildiğini hissetti. Hafifçe geriye doğru sendelerken hızlıca karşısındaki cürretkar adama çevirdi sert bakışlarını.
"Dikkat etsene yahu!" yere düşen cep telefonunu alıp zarar var mı diye kontrol etti.
"Bana çarpan sensin!" Dedi karşısındaki genç adam.
"Hem suçlu hem güçlü!" Saçlarını bir eliyle omuzlarının gerisine itip beceremese de genç adamı omuzlarından ittirmeye çalıştı. Tam geçeceği sırada ince bileklerinden geri çekiştirildi.
"Ne oluyor be?"
"Yok öyle çarpıp kaçmak." Gözleriyle yere düşüp, birbirine karışan kağıtları gösterdi. "Hepsini toplayacaksın!"
Birkaç saniye ciddi olup olmadığını anlamak için genç adamın keskin hatlı yüzüne baktı. Dayanamayıp küçük bir kahkaha attığında genç adam kaşlarını çatmış, karşısındaki genç kıza bakıyordu. Sabrının sınırlarında olması genç kızı pek ilgilendiriyormus gibi gözükmüyordu.
"Gerçekten....komikmis." ciddi bir ifadeye büründü hemen ardından. "Bana ne yapacağımı söyleme hakkını size veren ne acaba? Ben Asya Aksoy'um. Tanıdık gelmediyse babamla bir görüşmenizi tavsiye ederim."
"Adını soyadını bilmen güzel, küçük kız. Zengin ve şımarık kız olmacılık oyununu daha sonraya sakla olur mu? Şimdi bozduğun şeyleri düzeltme vakti."
"Zengin ve şımarık mı?!" Dedi tiz bir sesle. İşte tahammül edemediği tek şey buydu.
Genç adam Asya'nın sorusunu es geçip gelişigüzel topladı yere düşen kağıtları. Ardından doğruldu ve kaşlarını çatarak ona bakan Asya'nın kucağına tıkıştırdı.
"Yok artık!" Dedi gözleri kucağındaki kağıt demetlerinde takılı kalmışken. Genç adam giydiği takım elbisesinin yakalarını düzeltip ilerlemeye başladı. Asya ise kucağındaki kağıtlarla arkasından bakakalmıştı.
"Acele et. Biliyorum sen işlerini hizmetçilerine yaptırıyorsundur ama bugünlük sakarlığının cezasını çekeceksin."
"Siz benim hakkımda ne biliyorsunuz da böyle konuşuyorsunuz?!" Diyerek koşar adımlarla kucağındaki kağıtların el verdiği şartlarda genç adamın peşinden ilerledi.
Genç adam aşağı inen merdivenlerden birine yöneldiğinde Asya da onu takip etti. Karşılarına çıkan ilk odanın önüne geldiler. Genç adam sanki daha önce gelmiş gibi rahat görünüyordu. Fakat okulun bu katı pek fazla kullanılmazdı. Şaşkınlığını gizleyemedi.
"Geç bakalım." Diyerek Asya'nın omuzlarından itekleyerek odaya soktu.
Asya gözleriyle etrafı incelerken, genç adam usulca kapıyı kapattı arkalarından. Kapının kapanma sesini duyunca hızla arkasına döndü Asya."Neden buradayız?" Dedi tedirgin bir tavırla.
"Dedim ya, hatanı telafi edeceksin. Hadi bekleme başla hemen kağıtları düzenlemeye." Derken odada bulunan masaya doğru ilerlemiş ve kendini büyük bir rahatlıkla deri kaplamalı sandalyesine bırakmıştı.
"Ne o, korktun mu yoksa?" Dedi tek kaşını kaldırırken. Sesindeki eğlenen o tınıyı bulmak çok da zor değildi.
"Korkacak bir durum yok ortada. Öyle değil mi?"
"Tebrikler zeki kız!" Çocuksu bir coşkuyla kollarını yana açarak konuştu.
Asya genç adamın bu hallerine anlam veremezken, "hadi ama başla artık!" Diye sitem etti genç adam.
Oflayarak kucağındaki kağıtları ortadaki büyük masaya yığdı. Genç adam ayaklarını masaya koymuş, telefonuyla oynarken genç kız sinirle onu izliyordu.
"Bana değil ufaklık, önüne bak ve çabucak bitir şu işi."
"Sen orada öylece otururken ben senin işini yapacağım, öyle mi?"
"Tebrikler, doğru anlamışsın."
"Hadi ya... nedenmiş?"
"Çünkü o kağıtları ben değil, sen düşürdün." Dedi genç adam bilmiş bir tavırla. Asya ise gözlerini kısmış, sabır istercesine bakıyordu.
Önündeki kağıtlara döndü. Hemen sonra gözüne çarpan 11-G yazısı merakla kağıdı eline almasına neden oldu. 11-G onun sınıfıydı. Ardından önünde yazılanları göz ucuyla okuyup, şaşkınlıktan aralanan dudaklarını, kocaman olmuş gözlerini umursamadan sırıtarak ona bakan genç adama döndü.
"Sen...yani siz-" dedi şaşkınlıkla.
"11-G'nin sınıf öğretmeniyim." Diyerek tamamladı sözlerini. Karşısındaki kızın dudaklarını dişleyerek gözlerini kaçırmasını keyifle izledi. Duymayacağını düşündüğü bir sesle "Çok iyi anlaşacağız seninle ufaklık." Diye mırıldandı.