Baharın tüm çiçeklerini oluşturduğu manzara onu çok etkilemiyor olmasına rağmen, temiz hava ciğerlerine iyi gelmişti. Sporu bırakalı bir ay kadar olmuştu ve bacak kasları bu dağ yamacında dolaşmaktan pek memnun görünmüyordu. Yine de verdiği sözü tutmakta kararlıydı. O usanana kadar Aslı'yı takip edecek ve eşi, onun yüzünde en ufak bir bıkkınlık belirtisi göremeyecekti.
Ne kadar kendini motive etme konusunda zorluyor gibi görünse de, aslında işinden biraz uzaklaşıyor olmak ona da iyi gelmişti. İşi birçok insanınkine göre hareketli bir yaşamı berberinde getiriyor olsa da, bazen sıkıntılı tarafları olabiliyordu.
Bir dedektif olarak hayatını kazanıyor olması ve bu konuda belirli bir üne kavuşmuş olması, iyi bir şey gibi görünmesine rağmen gün geçtikçe kendini ve ailesini de içine alarak küçülen, tehlikeli bir çemberin, sıkıntı yaratan dar boğazında, kendini rahat hissetmiyordu. O genelde tehditleri kafaya takmaz, işine odaklanırdı. Ama ailesi işin içine girdiğinde işler değişiyordu. Ailesinin tam olarak güvenli bir ortamda bulunmayışı, onu geriyor ve tedirgin ediyordu.
Son yaptığı iş ününe ün katmıştı fakat evine gelen birkaç tehdit telefonundan sonra, emniyetleri için ilave önlemler almak durumunda kalmıştı. Aslı ve onun güvenliği için kendisi, evlerinden nerdeyse hiç çıkamamışlardı.
Ama bu gün o günlerden değildi.
İki hafta süren sıkı bir programdan sonra, eşi en sonunda isyan bayrağını çekmişti. Kendini çiftlik evlerinin yanında bulunan, düzenli olarak dağ yürüyüşü yaptığı yamaca atmıştı. Kendisi bu gezintinin güvenli olmadığını düşünüyor olsa da izin vermekten başka çaresi kalmamıştı. Zaten bu hayatı ne kadar sürdürebilirler diki. Yapabileceği en iyi şey onu yalnız bırakmamak olacaktı.
Yaptığı araştırmalardan yakında bir sonuç elde edebileceğini umuyordu. Yarın ki görüşmesi önemliydi. Oradan aldığı bilgi ile elinde geçerli bir kanıt olacaktı. Böylece tehdidi ortadan kaldırabilirdi.
Aslı birkaç defa arkasını dönerek beş altı metre kadar önde ilerlediği patikadan, ona bakarak sırıtmıştı. Bu durum onu eğlendiriyor gibiydi.
"hey! Koltuk değneği ister misin?" yüzündeki gülme ifadesi daha bir belirginleşmiş ve kahkaha atmamak için kendini zor tutuyor gibi görünüyordu.
"ha..ha., çok komik. Ben askerliğimi komando olarak yaptım, bilmem bu konudan haberdar mısın"?
"hı hı.. Pabucumun komandosu. Ben seni şu zirveye tırmanırken göreceğim."
Evet, korktuğu başına gelmişti işte. Kır gezisi diye bu yola girdikleri an, Aslı'nın onu bu tepeye tırmandıracağını biliyordu. Ne zamandan beri, bu tepeye gözünü dikmiş çıkmak için zaman kolluyordu zaten. Güvenlik gerekçeleriyle haftalarca tıkıldığı evden bin bir neşeyle kendini dışarıya atan kadını, oraya çıkmaması için ikna edebilmenin bir yolu olmayacaktı. Başa gelen çekilecekti.
Tepenin zirvesine bakıp gülümsedi. Ney seki çok uzakta sayılmazdı. Bulundukları yere en fazla üç yüz elli dört yüz metre kadar olmalıydı. Bu tepe evlerine de uzak sayılmazdı. Hatta Vedat bir keskin nişancının atış menzilinde olup olmadıkları konusunda hep tedirginlik yaşamıştı. Yine de işini şansa bırakmayarak bu yöne bakan bütün pencerelerin jalûzilerinin gece gündüz kapalı olmasına karar vermişti. İyi bir keskin nişancının tek atışta başarı sağlayamasa da arkasından gelebilecek seri birkaç atışın, tehlikeli olabileceğini tahmin etmesi zor değildi.
Vedat yaklaştıkları zirveye tekrar bakarak bu kez somurttu. Mesafe ne kadar yakın görünse de tepenin zirvesine direk tırmanış yapmak çok zordu. Bu nedenle kavisli bir çizgide yol almak zorundaydılar. Bu da yolun iki kat uzaması demekti.
Vedat kendisine işkence edeceğini tahmin ettiği bu zirveye son kez göz attığında, bir şey fark eder gibi oldu. Tepenin zirvesinde anlık bir parlama görmüştü sanki. Ama emin olamamıştı. Yere atılmış bir cam parçasının yansıması olabilirdi. Birileri zirvenin manzarası karşısında kafayı bulmak için bir şeyler yuvarlamış ve şişesini buralara atmış olabilirdi. Emin olmak için bu kez başını tam bu yöne çevirmemeye dikkat ederek tekrar bakmaya çalıştı. Aynı parlamayı ikinci kez gördüğünde ise tüm vücudu buz kesti. Ama duraksamamaya ve bu durumu yüz ifadesine yansıtmamaya çalışarak ilerlemeye devam etti.
Evet görmüştü... Bundan emindi... Buna yemin edebilirdi.
Tam zirve de onları gözetleyen bir keskin nişancı vardı.
"Allah kahretsin"
Şimdi ne yapacaktı. Aslı hiçbir şeyin farkında olmadan önden ilerlemeye devam ediyordu. Açık alandaydılar. Kaçabilecekleri, saklanabilecekleri hiçbir yer yoktu. Ne bir kaya ne bir ağaç gövdesi... hiçbir şey...
Sadece yürüdükleri patikanın devamında, elli metre kadar ileride, zirvenin çıkışa kadar göremediği bir yamaca ulaşacaklardı. Fakat oraya koşarak ulaşmaları imkânsızdı. Keskin nişancı, daha onlar birkaç adım koşmaya yeltendikleri anda, bu mesafeden kafalarını birer mermi ile uçururdu. Bu gün burada olacaklarını kendileri dahi bilmezken, bir nişancıyı bu zirveye yerleştiriyorlarsa, amaçları evini gözetlemek olmalıydı ve evleri zirveye bu kadar uzak mesafede iken, onları avlamak istedilerse -ki öyle olmalıydı - çok yetenekli bir nişancıyı oraya dikmiş olmalıydılar.
Kaçarak kurtulmaları imkânsızdı... Bulundukları yerde yatarak gizlenebilecekleri en ufak tümsek, çıkıntı hiçbir şey yoktu. İşleri bitmişti...
Vedat, her şeyin ulaşmakta oldukları yamaca kadar biteceğini biliyordu. Şu an nişancı için hiç olmadıkları kadar net bir hedef olduklarının da farkındaydı. Dürbün artı kılı içinde bulunan birbirini dik kesen iki çizginin kesiştiği noktanın kendi veya aslının başını gösterdiğini hayal edebiliyordu.
Belinde taşıdığı sig sauer tabancanın, ağırlığının verdiği o güven hissi de yok olmuştu. Şu anda bu mesafeden işe yarayabileceği hiçbir durum yoktu. Mantar tabancasından bir farkı kalmamıştı.
Yamaca yaklaşıyorlar ve Vedat hiçbir şey yapamıyordu...
Birkaç saniyeden daha çok zamanları yoktu... Aslının yüzünü bir daha asla göremeyecekti ve en kötüsü daha o ne olduğunu anlamadan her şey bitmiş olacaktı.
Ve o an, Vedat'ın yüzü küçük bir umut kırıntısıyla aydınlanır gibi oldu...
![](https://img.wattpad.com/cover/51546316-288-k400379.jpg)