"Anne olmuş mu?"
Pastadan tattıktan sonra bana dönüp olmadığını göstermek icin kafasını sağa sola salladı. Büyük bir of cekip yeni bir pasta yapmak için malzemeleri hazırladım. Bir pastahane oşletiyorduk ve doğumgünü pastası için en uygun cilekli pastayi arıyorduk. Ama annem hiçbirini, ciddi anlamda hiçbirini beğenmiyordu.malzemeleri eklerken bir taraftan çırpıyordum.
"Anne?"
"Efendim Rüya?"
"Neden bu kadar zahmet? Sabahtan beri uğraşıyoruz yaa."
"Ya çirkin olsun da rezil mi olalım kızım yap işte. Daha zor işlerde çalışanlarda da var. Sırtında yük taşıyanlar, aksamlara kadar ayakta olanlar... Biz sadece pasta yapıyoruz."
Annem ve konuşmaları. Bazen saçmaladığını anlamalı. Çırpma işimi bitirdikten sonra karışımı kaba döktüm. Fırına yaslandıktan sonra müşterinin geldiğini haber veren küçuk çan çaldı. Hemen dışarı çıktım. Gülümsememi yüzime yerleştirdim. Bir erkek içeri girdi. Dışarıda yağmur yağdığı için onüne düşen saçlarından su damlıyordu. Beyaz tişörtü de üzerine yapışmıştı. Cok fazla şeydi... sexy.
"Telefonu kullanmalıyım."
Kasları dan gözlerimi cekip yüzüne baktım.
"Ah. Tabi."
Telefonu ondan tarafa döndürdüm. Numarayı tuşladıktan sonra biraz bekledi. Bu arada tek ayağıyla yerde ritim tutturmuştu. Telefon açıldığında
"Ne sikim beni bırakıp gidiyorsun!?"
Diye kükrediğinde ben de sıçramıştım. Annem de içeriden koşarak gelmişti. Kasları çatık bir şekilde o çocuğa bakıyordu.
"Cabuk beni alın... Kahverengi Pastanesi... tamam, çabuk."
Dedi ve telefonu kapattı.
"Genç adam."
Sadece ne var der gibi bakmıştı. Biraz kaba değil miydi şimdi.
"Benim dükkanımda ne diye bağırıyorsun? Onu da geçtim ne diye küfür ediyorsun?"
"Siz de yağmurda bırakılsaydınız siz de küfur eder, bağırırdınız. Simdi bir mocca alabilir miyim lütfen?"
"Tabi.."
Dedim ve iceri girdim. Mocca'yı bardağa doldurdum. Ve hala ismini bilmediğim taş mı taş cocuğun yanına gittim.
"Buyrun afiyet olsun."
Dedim ve anından ayrıldım. Tezgahı elimdeki bezle silerken onu düşünüyorum. Ya insan biraz kibar olur arkadaş. Biz o kadar gülümseyelim, bir de kimseye demediğimiz afiyet olsun lafını söyleyelim. Beyefendinin yüzünde kas oynamasın. Aferin.
"Selaamm!"
"Aa! Selam Idil."
"Napıyosun ya. Seni çok özlemisim."
Dedi bana sarılırken.
"Anneme yardim ediyodum. Sen napıyosun? Hangi rüzgar attı seni buralara?"
"İşte bomba geliyiooo! Ben artık Antalya'dayım Rüya!"
"İnanmıyorum yaaaaa! Bak ev filan tutmadın dimi. Bende kalıyosun ona göre."
"Şeyy. Aslında annemler de geldi. Beraber kalıcaz onlarla. Ama evlerimiz cok uzak değil. Sık sık görüşürüz."
"E iyimo zaman. Geç hadi. Ne veriyim?"
"Bi sıcak çikolata alabilirim. Yanında da donat."
"Hemmmen."
Dedim ve içeri koştum. İdil benim en ama en ama en yakın arkadaşımdır. Biz Antalya'ya taşınmak zorunda kaldığımız için ayrılmıştık. Siparişlerini hazırladıktan sonra koşarak onun oturduğu masaya doğru gidiyordum ki...