-Normalde bu hikayeyi çok önceden yazmaya başlamıştım ama fark ettiğim bazı mantık hatalarını sonradan kurtaramayacağımı fark ederek baştan yazmaya karar verdim. Şimdiden okuyan herkese çok çok teşekkürler :) Multimedya; Nastya-
Nastya, penceresinden gün ışıdığını görür görmez kalktı. Parmak uçlarında yürüyerek dolabına doğru ilerledi. Tam dolap kapısını ardına kadar açmayı başaracakken, son anda hiç beklenmeyen gıcırtıyla duraklamak zorunda kalkmıştı. Kimsenin uyanmadığına emin olmak için biraz bekledi. Emin olunca ise, daha dikkatli ve sessiz bir şekilde dolap kapısını açmaya kaldığı yerden devam etti. İçinden iki büyük yastık kapıp, yatağına dizdi. Battaniyesini, yastıkların üstüne örttü. Bu, onu kısa bir süre idare ederdi.
Hazırlandıktan sonra ayakkabılarını giyip, tekrar sessiz olmaya gayret göstererek evin kapısını kapatıp çıktı. Önce koşarak evden biraz uzaklştı. Sonradan yola kaldığı yerden yürüyerek devam etti. Buluşma yerine gelince, etrafına bakınarak seslenmeye başladı.
Nastya: Andries.. Andries..
Andries yoktu. Nastya oturup bir süre bekledi, bekledi.. Fakat gelen olmadı. Nastya'nın yanakları sinirden alevlenip, kızarmaya başlamıştı. Öfkeyle kalkıp yerdeki toprağı, ayağıyla dövdü.
Nastya: Yine sözünü tutmadı! Ah Andries..
Tam gidecekken, bir çift el gözlerini kapadı Nastya'nın. Nastya ilk başta şaşırsa da, bunun Andries olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Andries'in ellerini, gözlerinden çekmeye çalışsa da, sonuç nafileydi. Başaramayınca elinden gelen en iyi şeyi yapmaya karar verdi o da; söylendi.
Nastya: Bırak beni! Sana güvenmekle gerçekten hata ediyorum!
Andries: Yanlış cevap. Önce kim olduğumu söylemeliydin peri kızı.
Nastya: Her seferinde aynısı oluyor. Ama bu kez seni affetmeyeceğim Sinyor Andries!
Andries: Pekala.. O halde sen, beni affedene kadar senin gözlerini açmayacağım.
Andries'in bu çok bilmiş halleri, Nastya'yı iyice çileden çıkarmıştı.
Nastya: Yeter artık Andries, bırak beni!
Ufak bir hamleyle Andries'ten kurtulan Nastya, patikadan inmeye davranacakken; Andries, bu kez de önüne dikilmişti.
Andries: Haklısın. Lütfen, affet beni.. Uyanamadım ve yine geç kalarak, seni zor durumda bıraktım; biliyorum.. Ben, çok düşündüm Nastya. Artık sana bunu yapmayı istemiyorum. Bu yüzden de..
Andries, o anda Nastya'nın hiç beklemediği bir şey yapmıştı; diz çökmüştü. Nastya, gördüğü bu manzaraya bir türlü anlam veremiyordu. ''Tanrım, bu da neyin nesi?'' diye iç geçiriyordu. Andries usulca uzanarak, Nastya'nın beyaz, narin ellerinden tuttu.
Andries: Sadece bana ait ol Nastya.. Seni çok, çok mutlu edeceğim. Üstelik bu asla bozmayacağım bir söz olsun istiyorum. Tanrı'nın şahitliği huzurunda vermek istiyorum bunun sözünü.
Nastya: Sen.. Benimle..
Andries: Evet, peri kızı. Evlenmek istiyorum ben, seninle..
Nastya'nın gözlerinden dökülen mutluluk gözyaşları, dudaklarında gezinen şefkat gülümsemesine eşlik ediyordu şimdi. Andries, cevabının olumlu olduğunu görmüştü. Yüzünde içten bir tebessümle ayağa kalktı. Nastya, Andries ayağa kalkar kalkmaz kendisine sıkıca sarıldı. İkisi de gözlerini, gelecekten güzel şeyler vaat ederek yumup, birbirlerine iyice kenetlendiler.
İşte tam o sırada Mora Adası, büyük bir patlamayla sarsılmıştı..*
Daimen patlama sesini duyar duymaz yatağından kalkıp, pencereye doğru ilerledi. Karısı Irena da yatağından kalkmış, sabahlığını üstüne geçirmekle meşguldü. İkisinin de yüzündeki endişeli ifade oldukça net okunuyordu.
Irena: Daimen, neler oluyor?
Daimen, dışarıya baktığında toz-dumandan başka pek bir şey göremiyordu. Tabii bir de, bağırıp çağrışarak kaçan bir dolu insan.. Henüz dehşet manzaranın sahiplerini fark edememişti. Irena ise iyice meraklanmıştı.
Irena: Daimen, Tanrı aşkına bir şey söyle bana!
Daimen, tam da o zaman görmüştü bu dehşetin sahiplerini! Üstünde beyaz hilaliyle, yeşil bayrağı dalga dalga dalgalanıyordu. Bunlar, Osmanlı'ydı. Kana, yağma ve yıkımlara doymayan Barbarlar; şimdi de güzeller güzeli Mora'ya dikmişlerdi gözlerini. Daimen hemen perdeyi çekip Irena'ya döndü.
Daimen: Nastya nerede?
Irena: Odasında, uyuyor.Daimen: Hemen kalkmasını söyle, gitmemiz gerekiyor.
Irena: Daimen, ne oluyor?!
Daimen, derin bir iç çekip Irena'nın gözlerine baktı.
Daimen: Osmanlılar Irena, Osmanlılar gelmiş. Nastya tehlikede, onu korumamız lazım. Daha da geç olmadan uyandır kızımızı, haydi.
Irena, hemen Nastya'nın odasına doğru yöneldi. Odasının kapısını açtı.
Irena: Nastya, meleğim uyan haydi. Gitmemiz gerek.
Irena alelacele Nastya'nın pelerinini almak için dolabı açtı. Pelerin yoktu! Ufak bir korku, ta yüreğine saplanmıştı Irena'nın. Ağır ağır yatağa çevirdi bu sefer gözlerini. Yataktaki battaniyenin bile kıpırdamadığını görünce yutkundu.
Irena: Nastya.. Benim küçük meleğim.. Haydi, uyan..
Nastya'dan ses yoktu. Irena dizleri titreye tireye, yatağın başucuna geldi. Gözlerini sıkı sıkı yumarak yatağı açtı. Nastya'nın orada olmasını ümit ediyordu. Gözlerini, bu ümitle yavaş yavaş açtı. Fakat gerçek, yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı. Nastya'nın küçük, ince bedeni yerine; iki kocaman yastık duruyordu yatağın üzerinde. Tam o sırada Daimen kapıda görünmüştü.
Daimen: Nastya uyanmadı mı hala?
Irena: Daimen.. Nastya gitmiş..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahpeyker
Historical FictionTarihin kanlı döneminde masumiyet savaşı veren küçük bir kız çocuğuydu o.. Masumiyeti gitse de, gücü daima yankı uyandıracaktı..