미아 / Missing Children

2.7K 213 136
                                    

Kenarları siyah ahşaptan yapılmış olan boy aynasının karşısında, siyah kareli yeşil gömleğinin kollarını katlarken, son kez kendi üzerinde göz gezdirdi. Bakır ve kahve renginin karışımı olan saçlarına uyumlu olarak giydiği timberland ayakkabıları, siyah dar pantolonu, gömleğinin içine giydiği ama düğmelerini iliklemeyip görünmesini sağladığı siyah yazılı beyaz t-shirtü, kollarındaki renkli bileklikleri ve siyah saatiyle hazırdı. Kapıdan gelen tıklanma sesiyle başını oraya çevirdi ve hemen arkasından gelen "hazır mısın" sesiyle kapıyı açıp, fil dişi rengiyle bezenmiş hole çıktı. Karşısındaki askıları kalın ve dizlerinde biten yağ yeşili kalem bir elbise giyinmiş orta yaşlardaki siyah saçlı kadın, odasından çıkan çocuğunu baştan aşağı şaşkın gözlerle süzdükten sonra konuşmaya başladı.

"Arkadaşlarınla cafede buluşup kahve içmeye gitmiyorsun."

Bıkkınlıkla nefes veren genç, kıstığı sesiyle cevap verdi.

"Bir iş toplantısına da gitmiyorum. Öyle değil mi?

Karşısında dikilen yirmi üçüne yeni basmış, fakat onun gözünde bir ergenden farksız olan oğlunun bu tavırlarına şaşırmamıştı aslında anne. Yine de boğazını temizleyip sakince konuşmasına devam etti.

"Bak oğlum. Çocuk değilsin, sana karışmıyorum. Fakat biraz daha özenli giyinmeni ummuştum. Gideceğimiz yeri küçümseme lütfen. Bay Park'ın kızı on üç yıldır hayalini kurduğu sergiyi bu akşam düzenleyecek ve biz, özel davetlileriz. Açıkçası, bu kıyafetlerin orası için çok sıradan. En azından şu kararmış kolyeni bu gece takm-"

"Anne!"

Son sözünü söylerken çıkartmak için oğlunun kırmızı taşının rengi solmuş, zincirleri kararmış olan uğur böcekli kolyesine uzandığında, bir adım geriye çekilerek annesinin elinden kolyesini kurtarıp tutarken sesini yükselterek konuşmuştu. Annesi elini çektiğinde o da kolyesini bırakmadan konuşmaya devam etti.

"Bu, kararmış bir kolye değil. Boş versene, ne biliyorsun sanki?"

Annesinin anlamsız bakışları karşısında dikilmeyi bırakıp dış kapıya doğru ilerlerken konuşmasını sürdürdü.

"Ayrıca sıradan olan sensin. Sergileri asla sevmezsin. Resimleri, fotoğrafları, fakir insanları, yemeğini yerken eline yüzüne bulaştıran sümüklü çocukları, çikolatayı, kahveyi, müziği, kırmızıyı ve kurabiyeyi... Kısacası mutluluğu sevmezsin sen. Çünkü tüm bu saydıklarımda bir parça mutluluk var. Ama sen de o da yok. Çünkü sen, sadece işini düşünen işine aşık bir kadınsın ve işin için sevmediğin o adamın kızının, sevmediğin sergisine gidiyorsun. Gün gelir, bay Park ile de evlenirsin se-"

Sağ yanağını yakan acıyı hissettiğinde ve başı sol tarafa doğru savrulduğunda sözlerini tamamlayamamıştı. Kapının önüne gelmişti ve çıkmak üzerelerdi. Annesinin ne zaman önüne geçip, ona tokat atmaya yeltendiğini dahi bilmiyordu. O bembeyaz teninde kıpkırmızı parmak izlerinin çıktığına emindi. Gözlerini bir kaç saniyeliğine kapatıp yumruklarını sıktığında, annesinin öfke dolu sesini duydu.

"Haddini aşma! Henüz bana karışma hakkına sahip olabilmiş değilsin. Senin o saçma sapan hayal ve heveslerin yüzünden idol olmana izin verdim, ama annene bu şekilde davranmana izin veremem. Şimdi şu tavırlarına bakıyorum da, idol olmuşsun ama annene saygı duyman gerektiğini hala öğrenememişsin."

Öfkeyle ve kısık sayılabilecek bir sesle oğluyla konuştuktan sonra rezidansın kapısını açıp çıktığında hemen geri döndü ve oğlunun boynuna uzanırken tekrar konuştu.

"En azından şu kolyen içinde kalsın."

Oğlunun kolyesini bir hışımla t-shirtünün içine koyup geri döndü ve asansörü çağırıp beklemeye başladı. Asansör gelip içeri girdiğinde, kapı kapanacakken oğlu da girmişti.

KEPT PROMISES [ Jeon JungKook || One Shot ]✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin