"Ya ne biliyim kızım, sanki ben koydum çorapları yastığına. Uyurken gitmiş işte bir şekilde. Sanki zorla ağzına çorap soktuk da çorap yedirttik. Ne büyüttün bu kadar"
"Ne demek büyütüyorsun ya ne demek?! Ayakta durması gerekiyo, kafami koyduğum yerde değil."
Rümeysa bağırmaktan kızarmış yüzü ve İlayda'nın umursamaz tavrı karşısında Eda ve benim tek yaptığımız şey yere yatıp çatlayana kadar gülmek. Eda 10 saniye gülmemek için kendini zorladı ve "Rüm, çorapların yastığında olması değil de şu kızaran domatese dönen yüzün karşısında gülmemek elde değil. Kızım büyütme işte ya" dedi ve dayanamayıp tekrar gülmeye başladı.
Rümeysa baş parmak ve işaret parmağının ucuyla tuttuğu çorapları yana fırlatarak hızlı bir şekilde Eda'nın karşısına geçip "Gül sen Eda gül. İnşallah sabah uyandığında İlayda veya İclal'in kullanılmış peşini yüzünde bulursun da o zaman bende sana 'ya kızım büyütme ya' derim. Ölürsem ruhum sizi rahat bırakmasın İnşallah Amin "
Ben bu lafın üzerine tekrar kahkaha atarak yerde yuvarlana yuvarlana gülmeye devam ettim. En sonunda Rümeysa da dayanamayıp bize katıldı ve çatlayana kadar güldük...
Ortam sakinleşti ve beraber kahvaltı hazırlamaya başladık. Şey... Kahvaltı dediysem fazla birşey beklemeyin. Aklınıza gelen şey evet, YUMURTA. Ama bu konuda koskoca master yapmış biri var canım, salçalı... Pul biberli... Patatesli... Peynirli... Çeşit çeşit yapabiliyorum yanı. Yumurta deyip geçmeyin yanı.
Ve evet, Rümeysa yine rahat duramadi ve zeytinleri yere döktü. Su an İlayda'yla kavga ediyorlar. Eda tabaktaki yemekleri yemekle meşgul...
Allah'ım kafayı yicem sen yardım et, çok amin...