:1:

39 3 2
                                    

Roads Of Love
Bölüm 1

Herkese tekrardan merhaba. Öncellikle bu, adının bir zamanlar Yalnız olduğu daha sonra Aşkın Yolları'na çevirdiğim kitabın düzenlenmiş, yenilenmiş ve kurgusunun değiştirilmiş halidir. Kitabı yeniledim ve yaklaşık 2K okuma gitti fakat kitapta tıkanmış ve aklıma yazmak için hiç bir şey gelmez hale gelmişti. Bu yüzden kurguyu değiştirdim. Sonra sorunlar çıktı bu yüzden kitabı sildim. Lütfen vote ve yorum atmayı unutmayın. Sizleri seviyorum..

"Alo?"

"Merhaba. Alya hanımla mı görüşüyorum?"

"Evet benim. Ne vardı?"

"Ben Doktor Selim. Acilden arıyorum."

"Buyurun?"

"Siz Melek ve Ayaz Güçlü'nün kızı mı oluyorsunuz?"

Bu ses tonunun iyiye gideceğini sanmıyordum. Telefondaki kişi fazla ciddi bir sesle konuşuyordu.

"Evet. Bir sorun mu vardı?"

"Anne ile babanız ağır bir trafik kazası geçirmiş. İkisinide yoğun bakıma aldık. Durumları pek iyiye gidecek gibi durmuyor. Sizi haberdar etmek istedim."

Buna inanmalı mıydım? Yoksa eşek şakası falan mıydı? Sanki bir anda ateşim çıkmış gibi hissettim. Başım döndü.

Hastanenin adresini aldım ve koşarak arabama ilerledim. Gözyaşlarım sel gibi akıyordu. Hastaneye varınca yinede bunun bir şaka olduğuna inanmak istedim. Ama değildi. Onları gördüm. Hemen yanlarına koştum. Sedyede yatıyorlardı ve gözleri kapalıydı.

Sadece herhangi bir doktor bekliyordum. Daha sonra bir doktorun bana doğru ilerlediğini gördüm. Hemen ayağı kalktım.

"Durumları nasıl?"

Ciddi bakışları herhangi bir gülümsemeye çevrilmeden somurtmaya devam etti.

"Maalesef. Onları kurtaramadık. Başınız sağolsun.."

Bu eğer bir rüya ise lütfen biri beni uyandırsın. Çünkü şu an bir kara delikte boğuluyor gibiyim. Kan gölünde yüzüyor, göz yaşlarıyla besleniyor gibi.. Acı çekiyorum. Uyanmak istiyorum. Sonra etrafıma bakıyorum. Kendimi cimcikliyorum ve bunun bir rüya olmadığını fark ediyorum.

Niye gökyüzü maviliğini yitirdi? Niye çiçekler soldu? Niye içimdeki boşluk büyüdü? Topraklarına kafamı koymuş hüngür hüngür ağlıyordum. Onlarla konuşmaya çalıştım.

"Neden beni bıraktınız? Daha çok yeni olsa da yokluğunuzu hissediyorum. Sizi çok özleyeceğim. Keşke hep yanımda olsanız. Keşke hep koynunuza yatabilsem."

Sevgilim Doğu'ya ulaşmaya çalışıyordum. Ona ihtiyacım vardı. Ama telefonlarıma ve mesajlarıma cevap gelmiyordu. Bir kaç saattir buradaydım. Gözlerimin altı şişmiş, morarmıştı.

"Rahat uyuyun."

Arabama bindim. Fakat arabayı kullanamayacak kadar kötü olduğumu fark ettim. Yaşadığım site yürümelik mesafe olarak biraz uzaktı. Ama azıcık bile olsa temiz hava bana iyi gelebilirdi. Yürürken sadece düşünüyordum. Gerçekten şaka gibiydi. İnanamadığım ve sanki yaşamadığım bir zamandı şu an. Sitenin önüne geldim. Sanırım Doğu'yu görür gibi oldum. Biraz daha ilerleyince onun olduğunu fark ettim. Koşarak ona sarılmak istedim. Ama yapamadım. Karşısında bir kız ile öpüşüyordu. Gözlerim yine doldu. Ama daha fazla ağlamak istemiyordum. Bağım aşırı ağrıyordu.

"Alya! Ne oldu sana?"

Beni görünce endişelendi. Ses tonu değişti. Bir şey olmamış gibi davranıyordu ama olmuştu. Yanağımı okşayacaktı ki elini çekip ona sıkı bir tokat attım.

"Şimdi mi aklına geldim ha? Sen bunu nasıl yapabildin. Tabi ya. Sen Doğu'sun değil mi? İstediğin zaman, istediğin kişiyle birlikte olursun. Tüm kızlar sana bakar. Tüm bakanlarla sıra sıra yatarsın! Bu kadar yeter. Sana en çok ihtiyacım olduğu zaman sen başkasıyla öpüşüyorsun! Sakın bana bir şey deme. Sakın!"

Hızla oradan uzaklaşmaya başladım. Fakat fazla sürmedi. Beni kolumdan tutup kendine çevirdi.

"Bırak beni!" dedim ve kolumu sertçe çekip eve girdim.

Hani bir laf vardır. 'Bir şeyi elinden kayıp edince onun değerini anlarsın.' Ailem ile bu aralar kavgalıydık. Onlara boşu boşuna bağırıyor, çığırıyor ve sinirleniyordum. Ama ne olursa olsun onlar her zaman bana yeri geldiğinde anne, baba, yeri geldiğinde arkadaş, yeri geldiğinde sırdaş oldular. Bir insanın ailesinden iki kişiyi birden kayıp etmesi çok acı veriyordu. Ben güçsüzdüm. Dayanamıyordum. Kendimi çok yalnız hissediyordum. İstediğimde arayacak bir annem ve babam, arkadaşım ve sevgilim yoktu..

Sabah daha yeni güneş doğuyordu. Gözümü bile kırpmadan tüm gün pencereyi izlemiştim. Şakır şakır yağan yağmur, pıt pıt cama yapışan damlalar, güneşin aydınlatmaya başladığı gökyüzü, sokağın hala yanmaya devam eden lambaları, sessizlik ve içimdeki boşluk. Artık böyle mi olacaktı? Saat 5:30'du güneş yavaş yavaş doğarken üzerime bir şeyler geçirdim.

Dışarı çıktım ve bir kaldırıma oturdum. Sigaramı elime aldım. Çakmağımla sigaramı yaktım. İçime çektim. Birinci, ikinci, üçüncü.. Sadece ağlıyor ve düşünüyordum. Niye ben? Sigaramın dumanı içime işliyordu. Sigarayı seviyordum. İçime çektiğim tütün acımı, dışarıya üflediğim duman ise içimdeki isyanı temsil ediyor gibiydi.

Yaşadıklarım.. Çok ilginç. İçimdeki duygular, tarif edilemez. Hayat, anlamsız. Sessizlik, boğucu. Yalnızlık, acıtıcı. Hepsi beni siyah tarafa çekiyor, düşündükçe kalbime bir bıçak saplanıyor gibiydi sanki.. Ailem yok. Sevgilim yok. Gidebileceğim bir kapı yok. Doğu.. Aslında onu sevdiğimden beri bana acı çektiriyordu.

Eskiden böyle değildim. 5. sınıfta çok şişko, gözlüklü ve inek lakaplı biriydim.

O yıl benden bir yaş büyük Doğu'yu gördüm. İlk görüşte aşktı benim ki. Yıllarca sevdim onu, ama bana asla yüz vermiyordu. Hatta bana gıcık kapıyor ve benden nefret ediyordu. En azından ben güzelleşene kadar. Bende beni bu yüzden sevdiğini akıl edememiştim.

Aşkım beni saf yapmıştı. 7. sınıftan beri onunla bir ilişkimiz vardı ki artık yok ve asla da olmayacaktı. Hala göz yaşları süzülüyordu yanağımın üzerinde. Güçsüzlük beni daha çok güçsüz yapıyordu. Ayrıca ben güçsüzlükten ve ağlamaktan nefret eden biriydim. Şimdiki duygularımı anlatamıyordum. Belki de tek ihtiyacım gereken şey biraz ilgiydi..

***

roads of love // lindemannHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin