Bizi Unuttu Mu

425 9 4
                                    

Soğuk rüzgarla sallanan camsız pencerenin gıcırtısı, aç karnının guruldaması , sokaktan gelen bağırışma sesleri adeta ahenksiz bir orkestra gibiydi.
Ama o bunları umursamıyordu , sadece karşı somyada uyuyan küçük kardeşinin masum yüzüne ve üstündeki paçavralara bakıyordu. 
    
O ufaklık bunları hakediyor muydu ?

Tanrı bizi neden bu kadar şansız yaratmıştı?                                     
Acaba Tanrı bizi unutmuş muydu ?

Zihninde ki bu tür bulanık sorularla ve elindeki deri bir kitapla uyuya kaldı.
Güneş doğarak yıkık dökük evin pencerelerinden süzülürken iki kardeş çoktan uyanmış , karınlarını doyurmak için iş bulmayı umut ediyorlardı. Büyük kardeş iri kışlık ayakkabısını giyip kardeşinin ayakkabısına yöneldi.
12 yaşında ki kardeşinin ayakkabısını bağlarken , ufaklık zoraki öksürüyor , her öksürmesinde yüzü acıyla buruşuyordu.

Delikanlı kardeşinin yırtılmış patlamış ayakkabısına baktıkça, dokundukça karnına soğuk birşeyler saplanıyordu sanki.
Ayağa kalkıp kardeşinin şaclarını okşayarak dağıttı ve sırtına 2 kez hadi gidelim anlamında vurdu.
Bu kadar yavaş vurduğu halde küçük çocuk acı ile öksürdü.
16 yaşındaki Kıvanç kardeşinin bu istemsiz tekpisi önünde çok kötü hissettmişti, onu çalıştırmak istemiyordu ama zorundalardı. İkisinin çalısmasıyla anca açlıklarını gideriyorlardı.

Kıvanç tahta döşemelerin birinin ucuna basarak açtı ve deri defterini özenle oraya yerleştirdi.
Kardeşi Kaan defterin içinde ne olduğunu çok merak ediyordu ama abisinden çekindiği için sormaya yeltenmedi.

Kıvanç parmaklarını saçının içinden geçirerek kapıya yöneldi.

Kardeşine;
Hadi davetiyemi bekliyorsun gelsene.

Dedi alaycı bir tavırla. Kapı yere sürtündüğü için sert bir kuvvetle kapıyı kendine çekti.
Cadde de kavurucu bir sıcaklık hakimdi. Buna insanların itişip kakışmaları , telaşlı telaşlı koşuşturmaları , kapı önlerinde hararetli şekilde dedikodu yapan sohbet eden kadınlar ve araba sesleri de eklenince durum çekilmez bir hâl alıyordu.

Hele ortalığın kirli hali , inşaatlar, çok kötü bir görünüm çizen gecekondular , meyhaneler, meyhanelerden çıkan kör kütük sarhoş adamlar , amelelerden yayılan ter kokusu , iki kardeşi bu şehirden soğutuyordu. Burda doğup büyümelerine rağmen kendilerini buraya ait hissetmiyorlardı.
Evden çıkıp birkaç adım attıktan sonra kendilerini caddenin ortasında kalabalık, telaşlı insanların arasında buldular. Şehirden nefret ettiği kadar bu insanlardan da nefret ediyordu Kıvanç.

Bazen çok önyargılı olduğunu düşünsede etrafını biraz izleyince ne kadar haklı olduğunu anlıyordu.
Elini hafifçe kardeşinin omzuna hafifçe vurdu ve sıkkın bir tavırla acele etmelerini söyledi.

400-500 metre ilerledikten sonra bir tarafı kanala bir tarafıda caddeye bakan bir binaya vardılar.
Küçük küçük dairelerden kurulu olan bu binada , terziler , çilingirler , aşçı kadınlar , fahişeler , kadın kuaförleri, berberler gibi bir takım esnaf , çeşit çeşit Yunanlar , küçük memurlar ve daha buna benzer birtakım kişiler oturuyordu.

Güneşin kavurucu sıcağından sıyrılıp binaya girdiler. Bereket versin, burası öyle bir semtti ki kimse kimsenin kılık kıyafeti ile ilgilenmezdi.

Binanın içi hafif rutubet kokuyor , havada uçuşan tozlar Kaan'ın  ciğerlerini zorluyordu. Öksürmemek için kendini tuttuğundan buz kesmiş bembeyaz yüzü kızarıp acı ile buruşuyordu.
Kıvanç, kardeşinin merdivende oturup onu beklemesini söyledi ve tek tek küçük dairelerde ki dükkanlara girmeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 07, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tanrı Bizi Unuttu Mu?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin