Mişli geçmiş zaman kipiyle iyileşemiyor insan, o yüzden "geçmis olsun" deme bana, geçmiyor çünkü zaman. Sadece zaman mı? Baksana acılar uygun adım yerinde sayıklıyor.Bu yaprak kımıldamayan umarsızlığın karşisinda, firtinaya karşı uçan bir kelebek gibi çaresizim aslinda bakma öyle aya karşı uluyan kirli bir kurt olduğuma. Yaralar derin, acılar batmanlar kadar ağır olunca, feryadı duyulmasın mı insanın, zılgıt vurmasın mi dağlara?
Acılar mi büyütsün hep, gözünde tomurcuklanan yaşlarla? Buraya kadar tamam da ya sonrasi?
Sonrasi...
Sınır ötesi bir yalnizlik bu, beynimizde uçuşan Heronların, düşüncelerimizi bulandirması gibi..
Bilirsin düşüncelerimi ilk bulandıran Sartre'dır aslında, hayata dair şüphelenmeye başladığımda, beynime giren sancının doğum sancısı olduğunu zannettim. Oysaki yeni bir fikir doğuyordu, bunun dogma olmasından korktum ve işte bu yüzden prematüre bir aşk dünyaya getirdim, ben ilk sevdamı böyle yitirdim.
Bundan dolayı ben aşkın skolastik olması taraftarıyım ona dair hiçbir şey kolay kolay değişmemeliydi. Malesef sen popülaritenin, Çin malı bir gömlekle eş tuttuğu bir ucuzluğu seçtin.
Bana bu yüzden geçmiş olsun deme, geçmiyorsun içimden...
Hem benim -miş ekiyle hasımlığım var, bunun yerine askeri vesayetten kalma bir gelenek olan emir kipini severim ben! O kadar yalın ki; bir baksana, "sev" demenin emrini, "sevmiş" olmanın yitirmişliğiyle değişmek hangi aklın başa baş noktası olabilir ki?