Bölüm 1 FISILTI

531 10 17
                                    


Yarı buçuk varlığımdan yayılan kokuyu silmek için mezarlıkta dolaşıyordum. Ölüler yerimizde olmaya öyle özenir ki çürüyen hücreleriyle derin derin içlerine çekerler bizden yayılan kokuyu. Annemi anımsadım, mutfak tezgâhına sirkeli sünger koyardı, kötü kokuyu emsin diye. Ölüler de işte o sirkeli sünger gibiler. Yarım saat burada dolaştım mı dünyanın en hassas burunlu köpeği bile süremez izimi. Haftada bir tekrarlamam gerek kokudan arınma işini.

Kendal'ı bu mezarlık dolaşmalarım sırasında görmüştüm. Bazen gündüz, bazen gece. Onunla tanışmak, konuşmak istedim. Onu kendime yakın hissettim.

Son zamanlarda geceleri daha çok görür olmuştum. Ağaç diplerini, çalı altlarını kazıyordu. Bu iş için geceyi seçmesinin nedeni arkadaşları bilmesin diyeydi. Mezarlıkta meyve topladığı duyulduğundan bu yana zaten canı sıkkındı, bir de bu iş duyulursa nasıl baş edecekti? İki yakın arkadaşı dışında çoğu kişinin kendisinden tiksindiğini biliyordu. Kendal'ın iki yakın arkadaşı, Aziz ve Oya... Onlar alışmıştı bu çocuğun hayatı başka türlü yorumlayışına. Şimdi yeni işini de yalnızca Aziz biliyor; o da mert çocuk, sırrını kimseye söylemez diye umuyor. Bütün bunları nereden mi biliyorum, çünkü bu çocuğu sevdim ve bir süredir ensesindeyim.

Kendal'ı gözüme kestirmemin bir nedeni de cesareti. Geceleri yetişkinler bile göze alamaz mezarlıkta eşinmeyi. Tanışırsak belki benden de korkmaz. Ben ölü değilim, ama yakınım o âleme, daha başka bir şeyim.

Mezarlara fazla yaklaşmıyor, daha çok ağaç altlarını, çalı diplerini kurcalıyor. Belki mezar toprağına yakın yerleri kazsa solucanlara değil de bir ölüye dokunacağını sanıyor. Evet, Kendal solucan topluyor. Topladıklarını ertesi gün satıyor; canlı yem arayan balıkçılara, akvaryumculara, özel hayvan besleyen başka insanlara. Yüz tanesine on lira veriyorlarmış. Kendal yüz tane toplayamıyor, elli bile olsa çok seviniyor.

Mezarlıkta dolaştığım o gece uygun bir frekans yakalayıp çocuğa doğru fısıldadım; yavaşça, korkutmadan, yaşayan biri gibi. İnsana en sıcak gelen titreşimlerden biri kendi ismidir. O isimdeki bir ünlü harfi uzatarak söylemek çağrıyı keskinleştirir. Evet, sesin enerjisi var; eğip bükebileceğim, hükmedebileceğim bir enerji.

"Kendaaal..."

Hayııır, ne kadar uğraşsam da yaşayan biri gibi çıkaramamıştım boğazımdaki sesi. Derinlerden, ölülerden, cinlerden gelenlere benzedi. Böyle olsun istememiştim, gerçek bir arkadaş sesi ile ulaşmak istemiştim bu çocuğa.

Kendal durdu, elindeki feneri benden tarafa çevirdi. Yüzünde korku yoktu; buna çok sevindim, şimdi devam etmeliydim, kendimden söz etmeliydim, arkadaşsız kaldım demeliydim. Korkmamalıydı, korkarsa bir daha ne gece ne gündüz girebilirdi mezarlığa. Gündüz mezar sulama işinden aldığı bahşişleri, gece solucanlardan kazandığını kaybetmesine neden olmak istemezdim.

"Kendal buradayım, biraz dinle beni."

"Aziz! Sen misin? Ne sesini inceltiyorsun oğlum, kız gibi..."

Bir şey demedim. Şimdi Kendal'ın ürpertisini görebiliyordum, güler gibi yapmış ama çenesini bir daha toplayamamıştı.

"Ben Aziz değilim."

"Kes oğlum şakayı, çık ortaya hadi."

"Ortadayım zaten, ama beni göremezsin."

"Aziiiz, bırak saklambaç oynamayı, bebe gibi, ne bu yaaa?"

"Ben Aziz değilim, tanıdığın biri değilim..."

Kendal o zaman kuşkulandı. Bildiği bilmediği duaları, yarım yamalak ve birbirine karıştırarak mırıldanmaya başladı.

"Korkma, bir şey yapmam sana."

"Kimsin sen be?"

"Ben Ara Âlem'de kalanlardanım."

Dizleri çözüldü ve en yakın mermere oturdu. Kaçıp gitmememsi de iyi. Uzaktan köpek ulumaları geliyor. Ama düşmanımız olan Tarlakoz'un köpekleri değil, onlar olsa bile beni bulamazlar. Çünkü mezarlık bütün kokumu sildi süpürdü.

Kendal'ı iki üç haftadır izliyordum. Çabuk pes etmezdi. Mezarlıktaki seslerin, hışırtıların, çıtırtıların ölülerden değil dirilerden geldiğini düşünürdü. Çoğu zaman da öyledir zaten, şu an sana anlattığım olay yalnızca bir istisna. Bizim işimiz insanları korkutmak değil, kendimizi korumak. Çünkü korkunun ne olduğunu peşimizdeki düşmandan dolayı iyi biliriz. Bunu bir başkasına yaşatmayı da kolay kolay istemeyiz.

Kendal'ı cesaretinden dolayı seviyorum. Küçük kardeşlerine burası için hiç mezarlık demezdi. 'Bahçe'ydi burası... "Bahçeye gidiyorum, erik getireyim mi size?" dediği an kardeşleri gibi ben de onu alkışlamak ister, ama nasıl olsa duymayacak avuçlarımın sesini diye vazgeçerdim.

Şimdi bu korkusuz çocuğu boşu boşuna her şeyden ürken birine dönüştürmek istemiyorum. Ama yine de duramadım, devam ettim.

"Bak Kendal, uzun konuşamıyorum bu beni yoruyor."

"Ne istiyorsun benden?"

"Biriyle konuşmalıyım, yoksa gerçek bir ölü gibi çürür giderim."

Bulunduğum mezar taşına doğru cesaretini toplayıp baktı.

"Kimsin sen, üç harfli mi?"

"Hayır... Üç buçuk harfliyim ben."

Kendal'ın korkusu bir anda geçti. Deli gibi bir kahkaha savurdu.

"Aziz! Sensin işte! Çıksana oğlum ortaya. Gece gece böyle şaka yapılır mı ya!"

İnanmıyordu. Bu gece hayal gücünün kapısı kilitli, yalnızca aklı devrede. Başka bir zaman yine denemeli. Yarın Aziz'e kesin soracak, mezarlıkta neden ortaya çıkmadığını. O da şaşkın şaşkın bakacak çocuğun yüzüne. "Mezarlığa gelmedim ki!" diyecek. Biliyorum, Kendal beni bir dahaki sefere daha dikkatli dinleyecek.

Bir inanç geliştirmiştim, "Her diri bir ölüyü hayatta tutar." İşte bu çocuk beni hayatta tutabilir, Tarlakoz'a karşı bir duvar olabilir. Tarlakoz kim mi? Görmedim, görsem zaten bunları size söyleyemezdim, Onu görseydim sonsuz ve rüyasız uykunun içinde yitip gider, gerçek bir ölüye dönüşürdüm. Oysa şimdi Ara Âlem'de üç buçuk harfli varlığımla, yarım yamalak da olsa yaşıyor ve Tarlakoz'dan kaçıyorum.

DEVAMI KİTAPÇILARDA... tasarım çalışmaları burada :)  https://www.behance.net/gallery/29128897/ARA-ALEM-Children-Book-Art



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 26, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ARA ÂLEM 1 Tarlakoz'un TuzağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin