Hani olur ya bazen çocukluğumuzda bazı şeylerden korkarız.Her birimizin ayrı bir korkusu vardır. Kimisi kötü yaratıklardan, kimisi uzaylılardan, doktorlardan, arabalardan, bazılarımız ise görünmez varlıklardan. Gün geçtikçe büyürüz ve korkularımızda bizle beraber büyür. Saf ve dünyadan habersiz çocukluk yıllarımızda etrafımızda büyüklere bakıb keşke bizde onlar gibi olsak deriz. Her hareketlerini izleyip onlara qıbta ederiz. Bu her hangi biri veya birileri ola bilir. Mesala babamız. Çoğumuzun çocukluk kahramanı babalar. Kızların ilk aşkı. Ahh nasıl da güzel bir şey değilmi babanıza tapmanız. Kendimle ilgili acı gerçeği paylaşayım: benim babam olmadı. Ailem olmadı. Annem ağabeyim ablam kardeşlerim hiç kimsem ama hiç kimsem olmadı. Doğduğumda yalnızdım. Mezarlıkta dünyaya gelen ve doğuran kadın tarafından hayatın acımasız kollarına acımasızca bırakılan zavallı bir bebekten bahsediyoruz. Hayata tutunmayı başardım. Ölmedim sağ kaldım. Büyüdüm. Lanetimde benle büyüdü. Korkularımla yüzleştiğim zaman yalnızdım kimsesiz. Nasıl da dramatik değil mi. Korktum çok korkutum. Korkular basit değildir. Hiç kimsenin korkusu basit değildir. İyneden korkanlar olur bazen. Onları ciddiye almayız güleriz bazen sırf küçücük iyneden korkuyor diye. Ama hayır hiç bir korku küçümsenmemeli. Korku küçücük bile olsa seni mahvetmeye isterse de yeniden yaratmaya kadir bir duygudur.Benim korkum mu? Ah evet benim korkum. Sonsuzluk. Tanrım söyleyişi bile beni korkutuyor. Böyle gereksiz bir korkuyu ne zaman mı kazandım. Çocukluğumda. Lanet olasıca kuyuya düştüğüm ve o mükemmel korkumla beraber lanetimi de kazandığım zaman.
Lanetim mi? Kafanızın karıştığını seziyorum. Başa sarmak isterdim ama hayır. Devam ediyorum. Dikkatle dinleyin ya da okuyun her neyse.
Tarih 7 temmuz 1816. 5 yaşında sarışın buz mavisi gözleri olan haylaz dışadönük ve eğlenceli bir kız çocuğu olduğumu düşünün. İsmi Libitina. Ölüm, ceset ve cenaze tanrıçasının ismi. Mezarlıkta beni bulan gizemli kişi tarafından verilmiş isim. Yetimhanenin Baheçsinde yaşıtlarımla oyun oynadığımı düşünün. Nefes nefese kahkahalar eşliğinde koşuyordum. Hala dün gibi aklımda. O kadar eğleniyordum ki nereye koştuğumu bile önemsemiyordum. Artık durduğumda kahkaha atan yalnız ben olduğumu anladım. O kadar uzağa gitmiştimki zavallı ben kaybolmuştum. Aynı zamanda korkuyordum. Yolu bulmak amacıyla arkama dönüp yürüdüğümü hatırlıyorum. Daha sonraysa o lanet kuyuya yakınlaştığımı ve başında durup derinliğine uzun uzun baktığımı. Daha sonraysa düşüşümü. Sonrası boşluk... Kocaman bir boşluk. Şimdi neden bu haldeyim o kuyunun dibinde ne oldu her şey kocaman bir sıfır.
O olaydan sonra hayat yüzüme sözde yine gülmüş. Kaybolduğumu anlayan görevliler beni aramış, aramış ve sonuç olarak kuyunun dibinde bulmuş( e nasıl olmuşsa artık) ve kurtarmışlar. Ama bir dakika. İşte hikayenin de korkunçluğu tam da burası. Kuyudan çıkartıldığımda saçlarım siyahmış. Aynı zamanda gözlerimde. Ürkütücü değil mi. Beni görenler korkmuş, ürkmüş, şok olmuş bla bla. Dışlanadım. Her kes tarafından. O dışa dönük sarı saçlı şirin kız içe dönük siyah saçlı ruhsuz ve neşesiz bir kız çocuğuna dönüştü. Dışlanmasının diğer sebebiyse yaklaştığı insanlar zaman geçtikçe hastalanıp ölmesiydi. Bunu fark edenler ise yetimhanede dahil onu kovdu. Sokaklar yuvası oldu bir şekilde nasıl oluyorsa her tehlikeden kurtula biliyordu. Tabi kendisi fark etmese de arkasında onlarca ölü bırakarak. Evet lanetliydim ve evet korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONERA -Libitina
FantasyBelki yüzünde solmuştu tüm aydınlıklar ama, Gözlerinde iz koymuş ışıltının masum parlaklığı... Ölümsüzlük nehrinden doya-doya tatmıştı zira, Sonsuzluk olmuş lanetli hayatının tüm faciası...