O kadar kırgınım ki sana yazamadım affet sevgili
Hayat bana en büyük tuttuğum takım, en güçlü benim babam,
Ve hatta gök gürültüsünden çok sert diye korkan
Belki de oyuncağı kırılan bir çocuğun düşündüğü gibi gerçeklere o kadar uzak, gelişmemiş, yüzleşmemiş gibi davranmaya devam ediyor
Hayatla yüzleşemiyorum sevgili
Bana daima sen busun deyip kaçıyor, inan elim kolum bağlı sevgili.
Her düşüncem tren raylarına yatmış, aşağı atlasam vasiyetim kan olur mu, sehpayı devirsem boğulurken vazgeçmek ister miyim gibi ilerliyor artık.
Kimi tren rayında boynuyla bedeninin ayrılacağının farkında değil, kimi atlayınca bunu düşünecek zamanının olmayacağını fark etmiyor, kimi de ipe sarılsa da çözemeyeceğini bilmiyor.
Hepsinin ortak bir yanı var sevgili, ardından bırakacaklarından korkup mazeretten uzak düşüncelerle bunları uyduruyorlar ve hepsi artık kurtuluşun en ulaşılmaz ama bir anda yok olacak halini arıyor.
Yoruldum sevgili,
Keşke ayaklarım, kollarım yada fiziksel yorgunluk yaşatacak bir ağrı olsaydı
Ruhum ağrıyor sevgili
Düşünmekten, doludan boşa boştan doluya koymaktan, başaramamaktan ve yorulmaktan yoruluyorum.
Yorulmaktan yorulmak, evet biliyorum belki anlaşılmaz yada saçma gelecek bende öyle düşünürdüm
Ağırlığın üstüne ağırlık binmesi bu sevgili, kıpırdanamıyorum sanki üstümde düşüncelerin oluşturduğu bir çığ var, beni nefessiz bırakıyor canımdan can alıyor.
Ruhun ağırlığı yoktur derler ya sevgili
Belki de ağırlığı olsa kendinden kopan parçalardan görünmeyecek kadar azalır, zayıflardı.
Belki de herkesin ruhu yorgun tükenmiş halde doğduğundan ağırlığı yoktur
İnsan yorulup yaşlanınca hastalıkların, yetersizliklerin baş gösterdiği gibi
Belki de artık umursamamazlıktan vazgeçince fark ediyoruz ruhun aslında zayıf kaldığını
Artık hayatın umursanacak kadar ciddi olduğunu fark ettiğimizde ruhen yaşlı sayılırız, tıpkı artık sırtımıza yük binip kendi ayaklarımız üstüne düştüğümüzde çırpınmayı öğrendiğimizdeki gibi.
Ruhum parktaki bankta eskimiş bir montla uyumaya çalışır gibi yada savaştan kaçmış evsizler gibi artık.
Benim ruhum içindeki savaştan kaçıp en az kendisi kadar yıpranmış bir montla ayakta durmaya çalışıyor artık, uyumak artık çözüm gibi gelmiyor.
Uyuyunca gördüğüm rüyalar kadar güzel hissettiğimde ruhen, o zaman ruhum anavatanına dönecek.
Ruh gibisin derler hep insanlara.
Belki de ruh gibi olsak çoktan sehpayı devirmiştik. İnsan fiziksel acılara katlanamazken içindeki ruhun psikolojik acılara nasıl katlandığını anlamak mümkün değil. Aile fertlerini, yakın bir arkadaşını, evcil hayvanını, işini, hayatının aşkını, evladını ve sayılacak milyonlarca şeyi kaybettiğinde mi canın acır yoksa bir kemiğin kırıldığında mı?
Bunlara dayanabilen bir şey ruh. Artık havlu attığında sizce çıkış yolu ne olabilir ?
Kendi içinde savaş çıktığında havlu atmaz belki ama tıpkı savaştaki bir askerin gülle şoku yaşaması, beyin ve bedeninin iletişiminin kesilmesi gibi olmaz mı. Ruhun savaşta şehit düşmez belki ama insanın kendiyle verdiği savaşta gazi olması, saf dışı kalması ölümden daha kötü değil midir ?
Kendi savaş alanınızda kendinizi kaybetmeniz ve bir ömür içinizki kayıp "SİZ" in ağırlığıyla yaşamak bir yandan kaybolmuş sizin düşünceleriyle yaşamak.
Düşüncenin ağırlığı ve düşüncenin beden bulamaması daha ağırdır belki de
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle sahip olacağım.
PoetryVeysel'den hallice olan durumumu anlatacağım ve anlatacağım..