- Bölüm 1 -

85 11 2
                                    

Aynadan yansıyan yüze baktım. Güzel miydim?  Umarım öyleyimdir. Kendimi asla başkasının gözünden göremeyeceğim.

Heyna Jones. Jones ailesinin bebeklerini öldürdüğü haberi yayılmaması için öldürmediği çocukları...
Tek hobisi insanları rahatsız etmek olan kız. O kız ben oluyorum.

●○●○●

   "Mark?" Korkarak kapıyı açtım. En azından korktuğumda seslenebileceğim bir abim vardı.

    Karanlık beni ürkütüyordu. Odasının içinde göz gezdirdim. Burada mıydı? Eğer burada değilse çığlık atacaktım çünkü kalbim hızlanmaya başlıyordu.  Deli gibi korkuyordum, karanlık bilinmezlerle doludur ve insanlar bilmediklerinden korkarlar, ben de bildiğim kadarıyla bir insanım.

   "Heyna?" Doğruldu ve gözünü ovuşturarak bana bakmaya başladı. Onunda iki kişilik bir yatağı vardı. Yatağında sağa doğru kaydı ve yatağa vurdu. İçimdeki korku dağılırken kapıyı kapatıp yanına yattım ve abimin beni kollarıyla sarmasına izin verdim.

    Onun yanına sadece korktuğum da gelmiyordum. Uyumamı kolaylaştıracak gece lambamın ve hâlâ dinlediğim müzik kutusunun melodisinin işe yaramadığı zamanlarda onun yanına gelirdim.

   Bunlar sadece midemdeki acı geldiğinde işe yaramazdı. Acı sanki bütün bedenimi sarıyor ve başımın ağrımasına sebep oluyordu.

   İlaçlarım bitmişti ve sanırım bittiklerinde eskisinden daha kötü oluyordum. Yine de birkaç hafta iyi hissetmek için ilaçlara ihtiyacım vardı.

   "Yarın Kate'in yanına gideceğiz. Söz veriyorum" gülümsedim. Kate, rastlayabileceğim en iyi doktordu ve Mark'ın arkadaşıydı. Mark 20 yaşında olmasına rağmen nasıl 23 yaşında bir arkadaşı var inanın bende bilmiyorum.
 
    Bana yardımcı olacağını umduğumuz kişi Kate değildi. Onun branşı farklıydı ama hastane bir süre sonra benim için Kate'in yanı olmuştu.

    Nefes alış verişini dinledim, iyi hissettiriyordu ve yalnız olmadığımı hatırlatıyordu. 

    Anneme ve babama beni yalnız bırakmayan bir abim olduğu için teşekkür etmeliydim belki de. En azından beni öldürmekten çekinmişlerdi ve bizi sokağa atmamışlardı. Her gün bir evde kaldığım için şüküretmemin sebebi buydu. Yaşıyordum ve ondan başkasına ihtiyacım yoktu. Yüzümü ona yasladım ve o uyurken gülümsedim.

                              ●○●○●

  
      "Ben iyiyim değil mi?" Mark her zaman olduğu gibi dışarıya gülümseyerek çıktı. Arkasından Kate geldi. "Fazlasıyla"

    "Bu güzel" dedim kendi kendime ve elimi koluma koydum. Ölene kadar yeme isimli bir diyetim vardı ve belki de ona başlayabilirdim. Midemdeki acı bana yemek yemeyi hatırlatıyordu. Yemek yemekte kilolarımı hatırlatıyordu.

     Vücudumda ki yağlardan nefret ediyordum. Her neyse dedim, sağlıklıyım ve hâlâ düşünebiliyorum o zaman hiçbir sorun yok.
  
   Hayır. Kendime söyleyecek daha iyi yalanlar bulmalıydım.

    Kate'e gülümseyerek el salladım ve Mark ile onun uzaklaşmasını izledik.

   Mark'a gülümseyerek döndüm. "Pasta ister misin?" Gülümseyerek ona baktım ve aklıma kilolarım ve yüzümdekiler geldi. "Hayır"

    "Bana öyle gülümseme" çenemi yoran gülümsememi sildim. "Gül ama öyle değil" dedi sinirlenmeye başlayarak. Ona baktım ve güldüm.

   Elimi tuttu ve arabaların hepsinin durduğuna emin olunca yürümeye başladık. Etrafımızdan geçen insanlar bir şeylere yetişmeye çalışıyor ya da bizim gibi acelesiz bir şekilde yavaşça ilerliyordu.

     "Paul'u çağıracağım."  Paul'u hatırlamaya çalıştım. Mark'ın en yakın arkadaşı, uğraşıp eğlenebileceğim birisi. Paul. Paul'u bebekken düşünmeye çalıştım ve bir bebeğe Paul ismini yakıştıramayıp güldüm.

    Arabasını çalıştırdı ve sürmeye başladı. Mark'ın bir sürü arkadaşı vardı ve üniversiteye gidiyordu. Söylediği kadarıyla psikolog olmak istiyordu.

    Çalışmaya ihtiyacı yoktu ama yapıyordu işte. Ailemiz o kadar da kötü sayılmazdı. Elimize düzenli olarak büyük miktarda para geçiyordu.

    Üstelik anneme ve babama onların anne ve babalarından miras kalmıştı ve paralarına, onların kalmaları için ayrı bir ev yaptırmış bile olabilirlerdi.

   Yurt dışındalardı ve Josh ve Anna Jones, Heyna ve Mark Jones'un umurunda bile değildi. Açıkçası bizde onların umurlarında değildik, nereye harcayacaklarını bilemedikleri paralarının bir kısmını seve seve bize veriyorlardı.

    Sanırım gururlu olup parayı reddetmemiz söz konusu olmalıydı ama bize gururu öğretebilecek tek kişiler kendimizdik. Bize bazı şeyleri ailemiz öğretmemişti ne yazık ki.

  
   Arabayı marketin önünde durdurdu. Ev birkaç metre ötedeydi. "Süt alır mısın?" Mark yüzünü salladı ve  bir sürü poşetle döndü. Gördüğüm kadarıyla hepsi abur cubur vs. şeylerdi. Güldüm ve poşetleri bagaja koymasını bekledim.
  
    Telefonunu çıkarttı ve çok sevgili arkadaşını aradı. "Paul? Tamam. Geliyorum. O da gelebilir. Tamam. Görüşürüz"  Paul'un yanında onun arkadaşı da gelecekti, birazcık telefonu dinlemiş olabilirdim, sadece konuşmanın hepsini duymuştum, kendi kendime gözlerimi devirdim.

   Hepsini dinlemiş olabilirim ama bunun kötü bir şey olduğunu mantığımla çözebilecek olmama rağmen bunu kimse öğretmemişti değil mi?

●○●○●
  

     Paul ve arkadaşı da Mark'la birlikte poşetleri taşımaya başladığında Paul konuşmaya başladı. "Bu Luke"   Aklımdan bebek Paul diye geçirip kendi kendime güldüm.

    Luke'un boynundaki altın zincir güneş sayesinde parlıyordu, sarımsı saçları ve beyaz sayılabilecek bir teni vardı. Elimi havada uzatıp ten rengimizi karşılaştırdım, benim kadar beyaz tenli değildi, eğer olsaydı da, benim gibi ölüye benzerdi.

    Kapıyı açarken, poşetleri mutfağa götürürken ve televizyonun karşısına otururken sessizlerdi. Mark'ın yanına oturdum ve yüzümü ona yasladım. Saçlarımı ellerimle yüzümün önüne attım ve gözlerimi kapattım.

    "Kaç ay geçti?" Diye konuşmaya başladı Mark. Kısa bir sessizlik..."4 ay" Yabancı ses Luke'a ait olmalıydı.

    "Ve Bay David, öldü"  Paul konuşmaya başladı. "Evet. 'Bay' David öldü."   'Bay' kısmını özellikle bastırarak söylemişti.
   
     Mark beni hafifçe dürttü ve kulağıma eğildi. "Odana çıkmak ister misin?" Aklıma büyük sınıfların "Bay David" hakkında söylediği kötü şeyler ve küfürler gelmişti. Birkaç aydır bunları ne teneffüslerde ne de derslerde duymuyordum.

     "Tamam" diye mırıldandım ve ayağa kalktım. Midem acıyordu, odama gitmeden önce mutfağa girdim ve sütleri dolaba koydum, bulduğum en büyük sütü doldurdum ve üçünün yüksek sesle konuşmasını duymamaya çalışarak odama çıktım.

      O gün onlar gittikten sonra Mark odama geldi ve yanıma oturdu. Bir şeyler olmuştu ve ben bunu yüzünden görebiliyordum. Kollarımı düşünceli gözüken Mark'a sardım.
      Diğer günlerde Paul'u daha sık görmeye başladım...

GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin