Bölüm 1

185 23 8
                                    

Bir kadın yaşarmış bilinmeyen diyarlarda. Herkesten farklı hisseden kadın ,Sasa...

Hayatta yaptığı şeyler, yaşamını devam ettirebilmek için uğraştığı şeylermiş. Ava gitmek, balık tutmak, odun toplamak ve kendi kendine konuşmak. Ok atmakta üstüne yokmuş. Kabilede yaşayan erkekler bile onun kadar iyi ok atamazlarmış. Bu yeteneği küçüklükten beri ava giden babasının peşinden koşa koşa gitmesinden kaynaklanırmış. Bir kıza göre yapmaması gereken ne varsa yaparmış, annesi ne kadar engel olsa da. Babası Baro'nun ise hoşuna gider, bir oğlu olmayışının hüznünü Sasa'nın davranışları ile giderir, mutlu olurmuş. Annesi Seneca ise kızının bu kadar erkeksi yetişmesinde Baro'yu suçlarmış. Kızının güzelliğinin solup gideceğinden, evlenememesinden korkarmış.

Sasa, kabilede birçok yaptığı şeyde öne çıktığı gibi güzelliği ile de her zaman dillerdeymiş. Simsiyah dalgalı saçları, derin hüzünlü kahverengi gözleri, al al olan yanakları, kavruk teni birçok erkeğin hayalini süslermiş. Baro kızının hep yanında olmasından hoşlansa da, kabile erkeklerinin bakışlarını hep kızının üstünde görmekten nefret edermiş. Baro'nun bundan rahatsız olduğunu bilen Sasa, gözlerini hep devirir, kimseyle göz göze gelmezmiş. Zaten kabiledeki erkekleri hep kardeşi gibi görürmüş.

Çeri en yakın dostu, her şeyini paylaşabildiği, gözlerini devirmeden bakabildiği tek erkekmiş. Kabile erkeklerinin ise fesat bakışları Çeri ve Sasa'nın üzerinden hiç kalkmazmış. Çeri ise böbürlenerek havasını atarmış herkese. Sasa'nın onun yanında olması ona ayrı bir güç verirmiş.

Kabilenin yaşamı normal bir şekilde devam ederken,bir sabah Sasa'nın babası ile ava çıkmaması herkesi şaşırtmış. Başta Baro olmak üzere önce herkesi üzmüş. Sasa hiçbir açıklama yapmıyor, çadırdan dışarı çıkmıyor, sürekli düşünceli bir halde oturuyormuş. Çeri ne kadar ne olduğunu anlamaya çabalasa da Sasa herkesi yanıtsız bırakmış. Bunu fırsat bilen annesi Seneca ise: "Artık Sasa anladı her şeyi, güzelliğini. Kendinin farkına varıyor. Rahat bırakın kızımı, biraz düşünsün. Belki de evlenme vakti geldi, sevdiği biri var. Ben anlarım,tanırım kızımı." diyerek herkesi başından savuyordu, Baro hariç. Baro'yu ikna edemezdi. O, kızını herkesten iyi tanırdı. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Baro, kafasında üretip duruyordu. Sasa'ya biri kötü bir şey mi söylemişti? Rahatsız mı etmişlerdi kızını ? Ama Sasa bunları kaldıramayacak güçsüz biri değildi ;çünkü o Baro'nun kızıydı.

Seneca ve Baro kızlarının sorununu bir türlü öğrenememişlerdi ve bu merak zamanla yerini sessizliğe bırakmıştı. Sasa gerektiği kadar konuşuyor, yiyor, gece deri parçalarına bir şeyler karalıyor, güneşin ilk ışıklarını görünce uyuyordu. Zamana dair hiçbir bilgileri olmadığı için her güneş battığında içi kararırdı Sasa'nın. Ya bir daha güneş doğmazsa endişesi ile geceyi düşünerek geçirir, güneşin ilk ışıklarıyla uykuya dalardı. Güneş, onun Çeri'den sonra ikinci dostuydu, dert ortağıydı. Her sabah ona kavuşmayı bekleyen sevgili gibi Bilbina Tepesi'nde beklerdi güneşin doğuşunu. Bu tepe Sasa'nın en çok sevdiği yerdi küçüklüğünden beri.

Kabilenin her köşesi, toprağı efsanelerle ayakta duruyor, yaşıyordu. İşte Bilbina Tepesi de kavuşamayan aşıkların birbirlerini beklediği tepeydi.

Bir efsaneye göre; '''Bilbina başka bir kabileden bir kadına aşık olmuş. Bilbina, her gece bu tepede onu düşünür sesini duyurabilecek gibi aşık olduğu kadına seslenirmiş. Kadının yaşadığı kabileye gizli saklı girer, onu görür, gözlerine bakar gidermiş. Sonra kadın da Bilbina' ya aşık olmuş. Aralarındaki aşk sadece gözlerle, birbirlerine tek bir kelime bile kuramadan başlamış. Zaman geçtikçe geçmiş, karlar yağmış, erimiş, bahar gelmiş çiçekler açmış. Sonunda Bilbina aşık olduğu kadının evlendiğini duymuş, evlilik törenini izlemiş. Donmuş, çiçekler solmuş sanki. Dünyası kararmış, güneşi batmış, nefes bile alamamış. O gece bir türlü gözüne uyku girmeyen Bilbina her şeyi göze alarak kabileye sızmış. Çadırdaki sesleri dinlemiş ,önce aşık olduğu kadının sesini ilk defa duymanın verdiği heyecan o kadar ağır basmış ki, neden geldiğini unutacak gibi olmuş. Cümleleri tam anlayamasa da hararetli bir şeyler konuşulduğu anlamış. Beklemiş beklemiş... ama çadıra dalmaya bir türlü cesaret edememiş. Korkusunda değil de aşık olduğu kadına zarar verilmesinden korkmuş. Nefesini tutup beklemiş ,neyi beklediğini bilmeyerek. Birden çadırdan aşık olduğu kadının çıktığını görmüş. Usulca yanına yaklaşıp kolunu tutarak çalılıklara çekmiş. Öyle bir hızla çekmiş ki kadın adamın üstüne düşmüş. İşte o an Bilbina öldüğünü düşünmüş; çünkü kalbinin sesini daha önce hiç bu kadar güçlü duymamış. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya devam ederken ayağa kalkan kadın hırçın bir ses tonuyla " Ne yaptığını sanıyorsun? Kimsin sen?" demesiyle Bilbina yerle bir olmuş. "Kimsin sen ne demek?Ben seni seven adam, sana aşık olan ,her gün gözlerine bakabilmek için onca yolu gelen aşık adam." Kadın yutkunarak "Yok öyle bir şey ben evlendim. Çekil yolumdan." Diyerek gitmeye kalkışırken Bilbina dayanamayarak arkasından sarılmış. " Gitme!" demiş gözleri dolu dolu. Artık kadın da dayanamıyormuş. " Gitmeye mecburum hoşça kal." demeye kalmadan kabilenin erkekleri Bilbina'nın üstüne yürüyüp kolarını, bacaklarını tutup kafasını toprağa bastırarak etkisiz hale getirmişler bir anda. Kadını hemen oradan çekip kocasına seslenmişler.

İşte şimdi her şey bitmişti, başlayamayan bir şey biter miydi? Bilbina için bitmişti. Çünkü şuç olan kabile reisi karısına sarkmış, yan gözle bakmış, sahip olmaya çalışmış, hatta düşman olduğu buraya sızıp kabileyi yok edeceği düşünüldüğü için öldürülmesi kararlaştırılmıştı. Kadının hiçbir açıklamasına inanılmamış, ölüm cezası verildiği için vicdanlı olup yabancının ölmesini istemediği düşünülmüştü konsey tarafından. Kadın bir şeyler yapmalıydı.Aklına gelen tek çare kahindi, ona gitmeliydi.

Kahine geleceğini sorduğunda hep susardı. Ama bu sefer kahin susmadı. "Bilbina ya tek başına ölecek, sen yaşayacaksın ya da ikinizde ölüp güzel yerlerde birlikte olacaksınız." demiş. Kadının yüzü kaskatı kesilmişti. "Başka yolu yok mu ?" Kahin: "Ben yolları söyledim, seçim senin." Kadın büyük bir üzüntüyle ayrılmış kahinin yanından. Düşünmüş, güneş batana kadar vakti varmış. Bilbina'yı kurtarmalıydı, ama nasıl? Güneş batmak üzereyken artık ölüm çok yakındı. Son isteğini bile sormadan az sonra yanacak, külleri havaya savrulacak ve yok olacaktı. En kötüsü de kalbi yanacaktı. Cayır cayır yanan kalbi şimdi yanıp yanıp tükenecekti. " Son isteğim var." diye bağırmış birden Bilbina öfkeli gözlerle ona bakan halk arasından. Kabile reisi : " Böyle bir hakkın yok." demiş. Kadın lafa girerek " Zaten ölecek. Bırakın son isteğini yerine getirsin." Kabile reisi, karısını onaylar tarzda kafasını sallamış.. Bilbina:

"Bitmişti her şey

Her şeyin bir sonu olduğu gibi

Ama bunun sonu yok ,sevgimin sonu yok

Ateşlere atacağınız kalbim daha bir sıcak şimdi

Çünkü biliyorum, yalnız değilim

Unutulmayacakmışım! Öyle demişti kahin.

Seçim senin demişti.

Ben seçimimi yaptım

Ben gözlerine bakmaya doyamadığım kadını seçtim ve yanmayı bir daha nefes alamayacağımı bile bile geldim."demiş ve kadına dönerek "sakın yapma, seçim senin, benim için yaşa. Benim yanıp bitecek kalbim ikimize de yeter. Bu kor ateşe iki kalp, iki can fazla." Demeye kalmadan iki tahtaya kuzu gibi bağladıkları Bilbina'yı ateşe atmışlar. Halkın gözleri fal taşı gibi açılmış birden. Kadın Bilbina'yı bağladıkları tahtaya kendini bağlamıştı görünmez bir iple. Kabiledekiler ipi koparana kadar alev, Bilbina ile bütünleşmiş kadının bedenini de yakmaya başlamıştı. Herkes su atarak ateşi söndürmeye çalışıyorken kabile reisi donuk bir şekilde olanları anlamlandırmaya çalışıyormuş. Evet ,karısı artık yoktu. Bilbina ve kadının bedenleri o kadar kısa sürede yanmıştı ki herkes küçük dilini yutmuş gibi sadece bakıyormuş. Artık ortada iki beden yoktu sadece yanmayan iki kalp vardı.''

Sasa yanmayan iki kalbi düşüne düşüne sabahı etmişti yine. Çadıra doğru yürürken etrafına baktı huzura, sessizliğe, her şeyin yeniden uyanışına baktı ve kendi huzursuzluğunu yine bulamayarak derin bir uykuya daldı.


SEVMEYİ BİLMEYEN ADAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin