"Chae Rin lütfen şirkete geri dön."
Kelimelerin anlamlarını idrak etmek için gözlerine baktım.
"Benimle oynayacak oyunlarınız bitmedi mi?"
Yüzümde alaycı bir gülümseme vardı. Gözleri yüzümde gezinirken onda neyi ifade ettiğimi çözemiyordum. Ama tek anladığım birisi için yalvarmayı ilk kez yapıyor oluşuydu. Ellerini kollarını sabitlemek için ceplerini yerleştirmiş ve sürekli ayağıyla yere vuruyordu. Ne kadar stres yaptığı yüzünün her kasından belliydi.
"Ben stajyerim. Adımı bildiğin halde böyle seslenmek eğlenceli miydi?"
Kahkahalarımı serbest bıraktım.
"Ah peki ya Jeju'da ki aşık Chae Rin demelerin? Onlarda kafamı karıştırmak için miydi?"
Söyleyecek sözlerini yarıda kesiyordum.
"Peki kıytırık borç senedini hazırlarken hayatımın içine ettiğinin farkında mıydın? Senin yüzünden ormanda kaybolduğumda eğlendin mi? Ya da Bom beni aşağılarken hoşuna gitti mi?"
Gözlerimde biriken yaşlar ne kadar kırıldığımın göstergesiydi. Derin bir nefes alıp ağlamamak için gözlerimi iri iri açtım.
"Peki lanet eşofmanında bir şey olmamasına rağmen beni çöplüğe göndermen çok mu güzeldi? Ah gerçekten. Sen aşağılık herifin tekisin! Asıl kişilik bozukluğu olan sensin. Şimdi burada defol."
Söyleyeceklerim bitmemişti ama konuşacak gücüm tükenmişti. Pozisyonunu değiştirmeden yüzüme bakarken soğuk bir sesle:
"Aşağılık bir adam olsam da yeniden dene. Benim için değil kendin için!"
"Defol Ji Yong!"
Eve adım attığımda kapıyı yüzüne kapattım. Acılarım artık vüdumla sınırlı değildi. Benimde kalbim vardı ve yorulmuştum. Odaya kendimi attığımda yansımamla baş başaydım. Sararmaya başlayan morluklar her şeyin geçeceğinin göstergesi gibiydi. Çökmüştüm. Eski görüntümü özlemiştim ve içimde oyun oynayan Ji Yong'a karşı öfkem büyüyordu. Onun karşısında konuşamam, kendi halime dönmem beni zayıf kılmıştı. O bundan faydalanmıştı. O Bom'dan bile aşağılıktı. Telefonun sesi düşüncelerimi delip geçerken Min Ho'nun aramasını cevapladım.
"Chae Rin seni özledim."
"Min Hooo..."
"Şirkete gelip neden yıkılmadığını göstermiyorsun? Buradakiler seni kahraman ilan ettiler!"
Kahramanlık ve ben ikilisini kesinlikle yan yana düşünemiyordum
"Kahraman ha! Cidden mi? Omo!"
Min Ho ses tonumdaki değişikliği fark etmiş olacak ki daha neşeli bir tonda konuşmaya başladı.
"Tabi ya hepsi benim sayemde. Olanları anlattım. Ah dönmelisin Chae..."
Yalvaran sesine gülümsedim. Ne kadar çabuk beni kabullenmişti. Telefonu net bir cevap vermeden kapattığımda hayal kırıklığı sesine yansımıştı. Ah tabiki gururlanmıştım ama aşağılandığım gerçeğiyle baş etmek mümkün değildi. Ji Yong'un kapıma gelmesi hoşuma gitmişti. Bir haftadır içimde tuttuğum nefretimi kusmuştum. Bunu fazlasıyla hak etmişti. Düşündükçe tepemden duman çıkması an meselesi oluyordu. Yatağa kendimi bıraktığımda hayatımı alt üst eden YG'ye unutmaya kararlıydım. Tabi ki bu düşüncem Min Ho'nun mesajına kadardı. Bildirimi açarken kesinlikle usanmadan beni döndürmeye çalışıyordu. Gönderdiği mesajı az çok... Bir saniye... Bu neydi? Vücudum hızlı hareket etmemem konusunda bana talimat gönderirken yataktan ışık hızıyla kalkmıştım. Ekrandaki mesaj tahmin ettiğim şey değildi. Evet Min Ho'dandı ama bu kesinlikle içimdeki uzak durma düşüncesini kenara itmişti. Bunun için kararım değişebilirdi. Telefonu elimden bırakmadan ekrana baktığımda suratımda piç gülüşü oluştu.
***
"Baba ben işe döneceğim."
Babam boğazına takılan lokmasından öksürerek kurtulmaya çalışırken bana gözlerini patlatarak ihmal etmiyordu. Annem sakinliğini bu sefer koruyamamıştı.
"Bunu etraflıca düşünmeliyiz."
Sağdan sola doğru başımı çevirdim ve anneme sevimli bir gülüş gönderdim.
"Anne ben karar verdim. Bilirsiniz ki..."
Annem lafımı tamamlamıştı. Beni gerçekten iyi tanıyorlardı.
"Sen dediğini yaparsın."
Ben kafama koyduğumu yapardım. Aksini gören olmamıştı. Babam sonunda derin bir nefes aldığında bana sakin kalmaya çalışarak konuştu.
"Chae farkında mısın seni nasıl bir ortamdan kurtardığımızı?"
Usulca başımla onayladım.
"Bununla baş etmek zordu. Bir daha..."
Sesi sertleşmişti.
"Bir daha asla kendimi tehlikeye atmayacağım!"
Babam lafının bölünmesine bozulmuştu.
"Eşyalarımı lütfen geri taşıyın. Ama ilk evin tadilattan geçmesi gerek gibi."
Bu fikir hoşuma gitmişti.
"Ben bana verdiğin görevleri tamamlamadan dönmeyeceğim baba."
Görev bilincimi öne atmak çok zekiceydi. En zayıf yerinden vurduğumu belli eden yumuşama ve kabulleniş sesleri ile masadan kalktım. Başımdaki küçük bandajı çıkarıp saçımı tepede topladım. Dikişlerimle ayrılma vaktim gelmediğinden kirli saçlarımı toplamak en mantıklısıydı. Dönüşüm iddiasız ve sade olacaktı. Değişmiştim. Babam arkadaş bulmamı söylemiş ben aksini yapıp onlardan kazık bile yemiştim. Kendi halime gülerken kıyafetleri giymeye başladım. Beyaz ceket içliğinin altına yüksek bel pantolon giydim. Deri ceket ve bantlı topuklularla sade ve iddiasızdım. Ah tamam yalan söylüyorum. Bu halimle bile iddealıydım. Kendimi pohpohlama işim bittiğinde merdivenlerden yavaş ve temkinle inmeye başladım. Henüz iyileşememiş olmama rağmen beni sürükleyen Min Ho'yu tebrik etmem gerekiyordu.Korkuluklardan elimi çektiğimde babam bana doğru bir şey uzattı. Elindeki sallanan şeyle gözlerimin büyümesi bir oldu.
"Baba bu... Baba bu benim kızımın anahtarı mı? Hayır hayal değil mi bu? Tamam biri beni cimciklesin!"
Babam tok sesiyle güldüğünde yanağına öpücük kondurdum. Anahtar elinden alıp kokladım. Kızımın anahtarının kokusu bile başkaydı.
"Çok özledim seni kızııııımmmm."
Bahçedeki kızımın kaputuna sarılarak yattığımda hizmetçiler ilk kez gördükleri bu manzarayı keyifle izliyorlardı. Buna değerdi. Fark ettiğim bir şey vardı. Artık insanların ne düşündüğünü umursamadan doğal davranıyordum.
***
Güneş gözlüklerimi indirip kornaya bastığımda güvenlik cama yaklaştı.
"Kime...?" sorusunun cevabı yüzümde saklıydı.
"Bu araba? Omo stajyer..." Lafını tamamlayamadan açılan girişten gaza bastım. Paranın yüzü insanlara sıcak gelirdi. Otoparkta ideal yeri ararken Ji Yong'un oğlu bana göz kırptı. Demek tamirden gelmişti. En sona arabasını park etmişti. Bir tarafı sıfıra sıfır duvarda sürücü kapısı açıktaydı. Kimsenin yanına park etmemesi için en sona park ettiğini net görebiliyordum. Sıfıra sıfır yanaştığımda mutlulukla indim. Kötü müydüm? Tabiki hayır! Arabasına binmesi için bana ihtiyacı olması kötülük değildi. Şirkete girdiğimde önüme çıkan herkese gülerek selamladım. İnsanlar bana bakarken ilk acıyorlar sonra sevgiyle selam veriyorlardı. Bom kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. 4. kata çıktığımda dinlenme odasından Taeyang ve Seungri'nin gülmeleri geliyordu. Güzel bir giriş yapmalıydım. Adımlarımı ağır ağır attığımda gözlüğümü yerinde sabitledim. Kapının girişinde durup sağ elimin parmaklarımı açıp tek tek kapattım.
"Selam gençler, stajyeriniz geldi!"
Bakışlar beni baştan aşağı süzerken gözlüğümü çıkararak Bom'a odaklandım. Asıl Chae Rin şimdi dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Dene /Skydragon✔
HumorLee Chae Rin insanları parasıyla yönetmeyi öğrendiğinden beri yaşamını duygusuz biri olarak sürdüren zengin ailenin tek kızıdır. Zenginliğin getirisinden çok götürüsünün farkına varan babası Lee Chae Rin'e hayatı öğrenmesi için bir antlaşma y...