ten

2.7K 182 31
                                    

"Beni izlemeyi keser misin artık?" diye sitem ettim Michael'a, aslında istediğim bu olmamasına rağmen. Yemeğimle oynamaya devam ederken aynı zamanda da bana bakıp bakmadığını takip ediyordum ki kör noktama yakın bir yerde oturması bunu oldukça zorlaştırıyordu.

Kolumu dürtükleyen Arzaylea, annem ve tanımadığım bir aile yakınının yüksek sesli muhabbeti, Michael'ın üzerimdeki gözleri, çaprazımda oturan çocuğun ayağını sallayarak çıkardığı ses, Ashton'ın kıkırtısı ve bir adamın yüksek sesli kahkahası... Şükran günü benim açımdan bir kaos ortamı halinde devam ederken herkes halinden memnun gibi görünüyordu. Fakat benim tek yaptığım tabağımdaki pirinç tanelerini bir tarafa toplamak ve ellerimi kullanmadan kulaklarımı ve beynimi dış dünyaya kapatmaya çalışmaktı.

Çocuğun çatalın tabağına sürmeye başlamasıyla biriktirdiğim tüm rahatsızlığı kusarcasına yüksek sesle konuştum. "Tanrı aşkına, biraz sessiz olur musunuz?!" Herkesin yüzü yaptığı işten ayrılıp bana dönünce tuttuğum nefesi verdim.

Fakat o anda hepsi ya bana kızmaya ta da neden böyle bir şey dediğimi sorgulamaya başladı.

Arzaylea'nın gereksiz öpücüklerini yanağımda hissetmemle sandalyemi devirerek ayağa kalkmam bir oldu. Parmağımı kıza doğrultup tükürürcesine konuşmaya başladığımda yine herkes susmuştu. "Sen ve en az yüzün kadar sahte olan sevginden bıktım usandım artık! Bunun bir numara olması gerekiyordu, sadece birlikte ortamlara girip çıkmamız ve aptal mutlu aşıkları oynamamız gerekiyordu. Ama sen abarttın ve..." İğrenerek yüzüne baktım. "Ah tanrım, senden nefret ediyorum."

Birkaç orta yaşlı kadının ayıplama sesleri ve annemin şaşkın bakışları arasında masadan ayrılacağım sırada gözüm Michael'a takıldı. Yüzü ifadesizdi. Hiç görmediğim kadar boş bakıyordu yüzüme. Gözlerimin dolmaya başladığını hissetmemle beraber ince uzun koridora yöneldim. Sıktığım dişlerim arasından çıkan hıçkırığa güvenerek ağlamaya başladığımda koridorun sonundaki odaya attım kendimi. Deliler gibi ağlıyordum ve nedenini bilmiyordum. Gerçekten, bir bok bildiğim yoktu. Tek istediğim Michael'ın beni sevmesiydi ama ben her şeye sıçıp üzerine bir de o boku sıvıyordum.

Beceriksizin tekiydim.

Kollarımı dizimin etrafına sarıp boğuk bir sesle ağlarken ve hayatımın anlamını tekrar ve tekrar sorgularken ilk kez, gerçekten onu sevdiğimi fark etmiştim. Bu takıntı falan değildi. Basbayağı onu seviyordum işte. Ama bunu kendime itiraf etmem bile bu kadar zamanımı almışken ne bok yiyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Gözlerimi silip burnumu çektim. Ayağa kalktığım sırada kapı iki kez tıklanıp yavaşça açıldı. Küçük aralıktan önce bir el kapıyı tutup kırmızı saçlar göründüğünde yutkundum.

Gelen Michael'dı.

***

Bugün double yapabilirim...

she can fuck you good + clemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin