Bir gün zeki ve çalışkan bir kız vardı. Durmadan uzayla ilgili hayaller kurardı. Bir gün uzayı turlayacağını düşünüp mutlu olurdu. Yerçekimsiz ortamda eğlenmek, başka canlılarla (uzaylılarla) tanışmak. Bunu kafaya takıp araştırma yaptı. Teleskopla uzayı inceledi. Yetkili yerlere mektuplar yazdı. Bu yazılara karşılık geldi. Oraya gidip daha çok şey öğrendi. Aradan yıllar geçti. NASA'nın üniversitesine gitti. Okulu birinci olarak bitirdi. NASA'da çalışmaya başladı. 2025'de Mars'a gönderilmek için seçilmiş ama yanında biri daha gelecekti. Bunu hemen ailesine haber verdi. Ailesi onu uzaya yollamak için geldi. Altı aylık bir eğitimden geçmiş ve yola çıkacakları gün gelip çatmıştı. Ondan geriye sayım başladı her saniyede aklından bir şey geçiyordu. Dokuz acaba ölecek miyim? Sekiz geri gelebilecek miyim? Yedi orada ne var? Altı araç arzalanacak mı? Beş uzayda mı kalacağım? Dört üç iki bir sıfır. Bir neyse ki tam bir dendiğinde ailesine baktı. Uzaya fırlatılmıyor olsaydı gülme krizine girerdi çünkü annesi ona el sallıyordu. Uzaya fırlatılırken en son duyduğu şey arkadaşının çığlığıydı. Hesaplamalarına göre Mars'a iki gün sonra varacaklardı. Durmadan dünyayla konuşuyorlardı. Ama gözden kaçırdıkları bir şey oldu. Meteor yağmuruna tutuldular. Neyseki önemli bir hasar almadılar. Kısa süreliğine dünyayla bağlantıları koptu. Uzay istasyonuna gidip hasarı düzelttiler ve yola devam ettiler. İşte anıyla şanıyla kızıl gezegen karşılarındaydı. Son hazırlıkları yapıp kondular. Önce kendisi indi. İlk adım, ilk dokunuş, ilk canlı ve işte Mars. Elindeki bayrağı küçük bir tepeye dikti. Arkasını döndü ve insana benzeyen hafif mavimsi bir yaratık tarafından bayıltıldı. Gözünü açtığında taht odası gibi bir yerdeydi. Eli kolu bağlı değildi. Etrafına baktı zaten kaçacak bir yer de yoktu. Kral olduğunu tahmin ettiği biri konuşmaya başladı. Resmen şok içinde şok geçirdi çünkü adam (uzaylı) kendi dilini konuşuyordu. "Senin rengin niye böyle?" dedi. O da nerden geldiğini ve renginin niye böyle olduğunu anlatmaya çalıştı ayrıca dost olduğunu söyledi. Uzaylı da "Dostluğunu kanıtla." dedi. O da cebindeki annesinin verdiği okunmuş şekerleri verdi. Uzaylı herhalde ilk defa şeker gördüğünden "Dostluğun kabul edilmiştir." dedi. Büyük bir odada konuşmaya başladılar. Uzaylı "Sizi düşman sanıp geminizi parçaladık." dedi. O an her duyguyu yaşadı. İzin alıp hurdaya dönmüş geminin yanına gitti. Baya uğraştıktan sonra insansız bir araç yaptı. İçine Mars'ta bulduklarını koydu ayrıca ailesine bir not yazdı ve fırlattı. O an annesi aklına geldi ve araca el sallamaya başladı. En azından uzayı gördü, en azından uzayda ölecekti. Bir an düşündü hayallerinin peşinden koşmasa en azından yerine keşke diyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Azından
RandomHayaller ve gerçekler.Aslında bunlar birbirinden o kadar uzak değil.Asıl uzaklaştıran biziz.Hayallerimizin peşinden koşmalıyız ki hayaller gerçek olsun.