Melis beni ilk olarak bir üst kattaki sınıfın kapısına getirdi. "Burada bekle." dediğinde kafamı salladım ardından etrafa bakındım. Birkaç saniye içinde yanında kumral dalgalı saçlara ve çikolata kahvesi gözlere sahip bir kız ile çıkageldiğinde kız gülümseyerek bana elini uzattı "Ben Ecem, sen de Masum Elif olmalısın?" kafamı sallayıp kızın elini sıktığımda Melis'in telefonu çaldı, yanımızdan uzaklaşıp birkaç dakika sonra geçti geldiğinde "Zamanı geldi!" diye şakıdıktan sonra Ecem'i çekiştirerek koşarak gitti. "Neyin zamanı geldi?" diye seslendiğimde ise beni duymamazlıktan geldi.
Birkaç dakika etrafıma bakınıp okulun içindeki karmaşayı izledikten sonra zilin hiçte melodik olmayan sesi kulağımda çınladı. Öğrenciler tek tek sınıflarına gittiğinde sınıfa nasıl gideceğimi unuttum, çünkü ben bir geri zekalıyım ve hikayenin ilerlesi için okulda kaybolmam lazım. Koridorda hiç öğrenci kalmadığında merdivenlere doğru ilerledim ve yukarı çıktım. Bir süre sınıfım olan 11-E'yi arayıp bulamadığımda kızlar tuvaletine doğru ilerledim.
Tuvaletin mavi kapısını açtığım an karşımda sınıfta Melis'in uzak durmamı söylediği kızlar belirdi. Kahverengi atkuyruğu toplanmış dalgalı saçlara, köşeli bir yüz yapısına, pürüzsüz bir cilde sahip olan sinir bozucu bir şekilde gülümsedi ,"Selam." dedi ama ses tonu öyle tuhaftı ki.
Tereddüt ederek "Selam." dedim ardından "11-E nerede, biliyor musunuz?" diye sordum. Yanındaki kömür karası siyah saçlı, buğday tenli ve mavinin derin bir tonuna sahip gözlü kıza kısa bir bakış attı. Kızın pembe renk ruj olan dudaklarında bir gülüş belirdi. Diğer yanındaki sarışın kız ise altın sarısı saçlarını elleriyle tarıyor ve gözlerini etrafta gezdiriyordu. Ne olduğunu anlamadığımda koyu kahverengi saçlı kız "İkinci kat." dedi. Ben bu kadar şüpheli davranışlara tereddüt etmeden kanacak masum bir prenses olduğum için gülümsedim ardından "Teşekkür ederim!" diyerek tuvaletten çıktım. Krem rengi merdivenlere doğru yöneldim ve hızlıca merdivenlerden indim.
İki kat indiğimde tam koridora sapacaktım ki esas çocukla tanışmam gerektiği için siyah kapüşonlu çocuğu gördüm. Koridorun ortasında 'Ne yapıyor bu mal?' diye düşünmeden direkt olanları izlemeye başladım. Siyah kapüşonlu çocuğun önündeki ufak tefek gözlüklü çocuk perişan bir şekilde özür diliyordu. Her ne kadar gitmek mantıklı olsa bile ben saf bir prenses olduğum için orada donup kaldım, çünkü aklımı kullanmakta zorluk çekiyorum. Nerede ne yapacağını bilen mantıklı biri olsam bu hikaye nasıl olacak?
Deli cesaretiyle kapişonlu çocuğun önüne atılarak, Neler oluyor burada?" diye cırladım. Ama sonra asilzade aklım yaptığının farkına vararak yanaklarımın kızarmasına izin verdi. Lanet olsun Tanrı'm! Ele verilmiştim!
Çocuğun kapüşonu öyle büyüktü ki burnundan yukarısı görünmüyordu. Yarım bir gülümsemeyle yalvaran çocuğun omuzuna elini sertçe indirdi. "Burada ne halt yediğini sanıyorsun ufaklık?" Yine donup kaldım. Bir an sonra cesaretimi toplamak amacıyla yutkunduğumda bir foyaya daha basmıştım.
Çocuk soğuk bir tavırla," Git." derken ufak tefek olanın omuzundaki eli hassas çocuğa adeta işkence ediyordu. Çocuğun yüzündeki korku dolu ifade, 20 saniyeliğine her şeyi uzaklaştırdığında, deli cesareti tekrar meydana çıkmıştı. "Onu bırak yoksa müdürü çağırırım." deyiverdim kararlılıkla. Kedinin kaplan olduğu o dakikalarda o kadar kör olmuştum ki, ufak olanın hararetle başını iki yana sallayıp durduğunu dahi göremiyordum.
Çocuk kahkaha atıp "Müdürü mü çağırırsın?" dediğinde kaşlarım ister istemez çatıldı "B-ben..."
Karşımdaki çocuğun kafasındaki kapüşonuyla nasıl rahat edebildiği kafama takılmıştı. Çocuk beni kolumdan tutup ittirdiğinde sesimi çıkartmadım. Çünkü ben, feministlik duygusundan oldukça yoksun kalmış, erkeklerin egolarını tazelemesine yardım eden ve aynı zamanda itilip kakılmaktan hoşlanan bir bireydim.
Duvara çarptığımda belki biraz aksiyon olur diye tekrar çocuğun koluna yapışıp "Bırak," dedim. Cılız çocuğa son bir tekme attıktan sonra "Yok ol!" diye bağırdığında çocuk koşarak uzaklaştı. Sinirle bana döndüğünde korktuğumu belli etmemeye çalıştım ancak başarılı olup olmadığım muammaydı. "Burada ne arıyorsun?!" diye kükrediğinde cevap veremedim, çünkü ben okulda istediğim yere gidebileceğimi ve bana bağırmaması gerektiğini, haklı olduğumu savunamam. Çilek kokan kızlar böyledir.
Belki ananas koksaydım her şey farklı olabilirdi... Her neyse, hızlı hızlı inip kalkan göğüs kafesim mi, korkudan fal taşı gibi açılmış gözlerimden mi bilmem ama çocuk kahkaha attı. Kahkahası karanlık ve boş koridorda yankılanırken o süre zarfı bana sonsuzluk gibi geliyordu.
Boştaki elini duvara dayayarak üzerime eğildi. Nefesi nane kokuyor, soğuk bir esinti gibi yüzüme vuruyordu. Yüzü şimdi daha netti. Bir heykeltraş titizliğinde oyulmuş keskin yüz hatları ve her şeyiyle nefes kesiciydi. O kadar ki bir an ağzımı açık unuttuğumu fark edip konuyu değiştirmeye yeltendim. "Beni bırak da, sen neden içeride kapişon takıyorsun? Kimse sana ayıp demedi mi?" Sorsanız zekiyimdir ama beyin de bir yere kadar...
Çocuk bir an duraksayıp "Ha?" dediğinde gözlerimi devirdim ve siyah kapüşonunu geriye doğru attım. Kahverengi gözlü insanları beğenmezdim ancak karşımdaki çocuğun gözleri sanki dünyadaki en güzel renkmiş gibi geldi o an.
"Ne yaptın sen?" diye gürledikten sonra bu kadar bağırmasına rağmen sınıftan kimse çıkmadı. "Bak böyle ne güzel." diyip güldüğümde sinirle soludu. "Bunun bir bedeli var.". Tabii ki tekrar korktuğumda hafifçe yutkundum. Beni, Masum Elif görünümlü Rahibe Theresa'yı kötü amaçlarına alet ederse ne yapardım. Tabii ki hiç deneyimim olmamasına rağmen başarılı olurdum ama konumuz bu değil, konumuz onu beni malı gibi kullanacak olması ve benim hiç tepki göstermeyecek olmam!
Korkuyla nefesimi tutarken içimdeki Rahibe Theresa'nın öldürdüğü karanlık nokta onun ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmeden edemiyordu. Çocuk sinsice sırıtıp dudaklarını kulak meme sürterek fısıldadı. "Bedelini ödeyeceksin ve pişman olacaksın ufaklık..." Biraz aşağı inip boynuma minik birkaç öpücük kondururken onun sert, kaslı, King Kong kılıklı bedeninin altında zarif vücudum eziliyordu.
Nefes nefese yalvarmaya başladım fısıldayarak çünkü bağırırsam birileri duyabilir ve gelip beni kurtarabilirdi, o zaman da bu sahne eve kalırdı ki benim evde annem olacak kadına trip atmam gerekiyordu.
Babamın da dediği gibi, "Bugünün işini yarına bırakma" felsefesine uyarak ağlama faslına sessizce giriştim ve olacakları merak içinde beklerken dudaklarımdan fısıltı halinde şu iki kelime döküldü; "Senden nefret ediyorum kapişonlu çocuk. Bir dakika! 5 olmuştu! Yine de benim takıldığım bu değil, ilk 'senden nefret ediyorum' bekaretimi bu kötü çocuğa kaptırmıştım!
Şimdi ne yapacaktım?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Boy'um!
ChickLitMasum Elif Mahzun... Eğlenceli, çılgın, güzel, saf,en önemlisi; MUTLU. Toprak Gaia Ana... Bed boy, kötü, arsız, baş belası, en önemlisi; MUTSUZ. Masum'un saf ve karşılıksız aşkı Toprak'ın doyumsuz bünyesini mutlu edebilecek miydi? Tecavüzden zar zo...