Bölüm şarkısı:Demi Lovato /Lionheart
Avril Lavigne/Give You What You Like
**********
Uçaklardan hep korkardım. Bir ihmal sonucu bir anda ölebilirdin. Veya uçağın düşmesiyle sakat kalabilirdin. Aslında uçaklardan değil,kötü ihtimallerden korkardım.
Ama şimdi önümde duran bu koca uçaktan korkmuyordum. Onun yarattığı kötü ihtimallerden korkmuyordum.Tek bir korkum vardı ; bunca zamandır içimde tuttuklarımı anneme anlatamamak. Beni terk edip gittiğinde bana yapılanları asla anlatamamaktan korkuyorum. İçimi kimseye açmamıştım bunca zaman. Annemin geleceğini hayal ederdim. Onu affedip, anneme anlatacaktım herşeyi ve o bunları bana bir öpücüğüyle unutturacaktı. Bende geçmişi unutup,hayatıma yeni bir şekil verecektim. Ama annem gelmemişti. Dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun olduğumda onun karşısına çıkabilmiştim. Fakat beni hatırlamamıştı. 100 metre ileriden bana boş bir bakış atıp elinde ki poşetlerle evine girmişti ve benim yapabildiğim tek şey öylece dikilmek olmuştu. Ve cesaretim uçup gitmişti. Korkak demiştim kendime.
'Sen koca bir korkaksın Dylan'
Gözlerimi sımsıkı kapatıp,önümde ki uçağın merdivenlerinden çıkmaya başladım. Ve kendi koltuğumu bulup valizimi ayağımın yanına yerleştirdim.Niall... Benim 13 yıllık dostumdu. Kendi hayalleri için Hollanda'dan kalkıp Los Angeles'a taşınmıştı ve tanıştığı diğer 4 çocukla beraber bir müzik grubu oluşturmuş, 4 yılda dünyanın en iyi gruplarından birisi olmuşlardı. Müzikleri güzeldi gerçekten. Onun her başarısını takip ediyordum. O benim abim gibiydi. Küçükken arkamı hep o toplardı. Bende ona sahip çıkardım. Ta ki annemin beni terk etmesine kadar... Sahip çıkma sırası ona geçmişti. Benim karnımı o doyururdu. Bana okul için kalemlerinden verirdi. Üşümemem için kıyafetler... Ve daha birçok şey.
2 yıl öncede anneme rastlamıştı ve rahatsızlığından dolayı (sigaradan dolayı böbrek yetmezliği ve ciğerlerinin işlevini yitirmesi ) ona kendi annesi gibi sahip çıkmış, onu korumuştu. Fakat annem sigarayı bırakamamış, işleri daha da kötüleştirmişti. Ve 2 ay önce ki krizinden sonra yatağa bağlı olarak yaşamaya çalışmıştı. Doktorlar bir krizi daha kaldıramaz demişlerdi ve o kriz dün gelmişti.
Doğru mu yapmıştım bunca zaman onun yanına gitmemekle. Beni hatırlamıyor demiştim her seferinde Niall'e. Fakat o bunu her söylediğimde 'Hatırlat o zaman' derdi.
Annem... Dayan biraz daha. Sana 6 yaşında terkedip gittiğin minik Dyl'ını hatırlatacağım...
*************
Niall ' in attığı hastanenin ismine bakarak taksiciye söylemeye çalıştım fakat bana anlamsız gözlerle bakmaya devam etti.Telefonu uzatıp ismi gösterdim. Bana bakıp kafasını salladı. Ve Los Angeles'in sokaklarından ilerlemeye başladık. Göktelenler,telaşla yürüyen insanlar,bir mendil satıp karnını doyurma hayali kuran kadın,ve ara sokaklara hakim olan ayyaşlar. Bunları izlerken gözlerimin önüne koskacaman bir bina geldi. Sanırım gelmiştim...
"Geldik beyfendi,40 dolar"
Cebimde mi 40 doları çıkarıp uzattım ve yavaşça arabadan inip ,valizimi elime aldım. Korku ve heyecan karışımı bir his içime dolarken, titrek bir nefes aldım. Buraya gelmeden önce bıyık ve sakallarımı kestirmiştim. Biraz olsun adama benziyordum.Etrafa göz gezdirip, ilerlemeye başladım. Rüzgar dışarıda ki herşeyi uçuştururken son anda içeriye girebilmiştim.
Danışma yazan yere ilerleyip valizimi yere koydum.
(Burada Avril Lavigne/ Give You What You Like açın )Derin bir nefes alıp,annemin isminin ağzımdan çıkmasına izin verdim.
"Helen O'brien"
Kadın bilgisayarda birkaç yere tıklayıp kafasını kaldırmadan konuştu. "4. Kat özel yoğun bakım"
Valizimi alıp yavaş adımlarla asansöre doğru ilerledim ve tuşa bastım. Annem şu anda 3 kat üstümdeydi. Kalbi durmuş olabilirdi veya doktorların onu kurtarmaya çalıştığı bir zamanda orada olabilirdim.
Boynumda ki narin kolyeye usulca dokundum. Boynumdan çıkmasının zamanı gelmişti. Dolan gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım.Tanrım.. Deli gibi korkuyordum. Annemi sonsuza dek kaybetmekten deli gibi korkuyordum. Yaşamasını bilmek bile beni ayakta tutan tek şeydi. Ve o giderse, tanrı şahidim olsun ki onu bir daha asla affetmeyecektim.
Asansörün sesiyle yerimde kıpırdanıp,hızlı bir şekilde içine girip 4.kata bastım. Ve içimde ki yeni yeni kendini belli eden heyecanla titreyen elimi bacaklarıma sürttüm. Ve iki kapıda açılıp büyük bir koridoru önüme sermişti. Normal bir hızda koridordan ilerleyip sadece sola dönen yerden yürüyüp Yoğun Bakımı görüş alanıma sokmuştum.
Yoğun bakımın yanında ki sandelyelerde Nial ve grubu olduğu tahmin ettiğim 4 erkek ve 1 kız vardı. Derin bir nefes alıp Niall'e doğru ilerlerken herkesin gözleri üzerime dönmüştü. Niall hızla ayağa kalkıp bana sıkıca sarılırken ona karşılık verdim ve tutmaya çalıştığım göz yaşlarım benden izinsiz akmaya başladı.Hala sarılır vaziyetteyken zar zor konuştum.
"Ölmediğini söyle Niall. Lütfen ölmediğini söyle dostum. Onunla konuşmam gerek."
Sessizliği canımı acıtırken yavaşça geri çekildi. Kafasını eğerek konuşmaya başladı. "Yarım saat önce beyin ölümü gerçekleşti. Sadece makineler yardımıyla yaşıyor. Fişin çekilip çekilmeyeceğini sen söyle istedim." Diyerek canımı yakacak derecede bana baktı ve cebinden bir kağıt parçası çıkardı."Sanırım annen seni hiç unutmamış Dyl." Gözlerimi silip,kağıdı elime aldım. "Yanına gidebilir miyim?" Bana bakıp sıcak bir şekilde gülümsedi. "Tabi ki Dyl.İçeride hemşire var. Giymen gereken birkaç eşya var,onları vermek için bekliyor" dediğinde kolumu sıvazladı ve beni koluyla içeriye doğru ilerletti.
Kapılar açılırken karşıda elinde ki mavi kıyafetlerle beni bekleyen hemşire gözükmüştü. Bana doğru ilerleyip ,kıyafetleri elime tutuşturdu.
Ve içerde ki anneme bakakalmış vaziyette, herşeyi unuttum....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♧YOU BEFORE ME♧ #wattys2015
Humor**************** "Selly'im. Bu sana yazıp,gönderemediğim kaçıncı mektubum oldu inan bilmiyorum... Kaç ay geçti görüşmeyeli? Kaç gün oldu gülümseyişini görmeyeli? Kaç saat geçti sesini duymayalı? Kaç saniye oldu sana dokunmayalı? Zaman... Zaman n...