1.Bölüm

29 2 1
                                    

Ve Alex, o büyük, görkemli uçurumun uç noktasındaydı...

ÖNCEKİ SABAH

Gün ışığının parlaklığıyla istemsizce uyanmıştı o gün Martin. Bugün ödev yapmak için buluşmaları gereken gündü ki bu, güne daha çekilmez hal aldırıyordu. Bu ödevde çalışan iki öğrenciden, tüm ödevlerde olduğu gibi tüm yük yalnızca birinin sırtına bindirilmişti. Bu istek dışı ve kendi deyimiyle "işkence" şeklindeki uyanış sonrasında ödevde hiçbir parmağı olmayacak olan Martin'in, gece yarısına kadar ders çalışmış gibi bir havası vardı.

"Çaba", bir işte en önemli unsurlardan biri olarak gösterilebilir. Gayret, uğraş anlamına gelen bu kavram, bahsetmiş olduğum gibi kavram olarak kalmamalı, hayata geçirilmelidir. Tıpkı Martin Lenflix'in yapmadığı gibi.

Buluşma saati geldiğinde adeta pijamalarıyla gelmiş olan Martin'in yanında  gömlek, ceket ve pantolonuyla takım elbiseli bir iş adamını andıran başarılı üniversite birinci sınıf öğrencisi Alex, Martin'in babası, Martin ise beden eğitimi dersindeki bir ortaokul çocuğunu andırıyordu.

Üniversitede psikoloji bölümünü az çalışması, daha çok parlak zekasıyla kazanmış olan Martin ile üstün gayret ve başarı gösteren Alex, çocukların iç dünyası hakkındaki araştırmaları için yirmi dört saat boyunca izleyip rutinlerini gözden geçirecekleri on-on üç yaş arası bir çocuk bulmaya koyuldular. Yaşadıkları şehirde akrabaları olmayan, daha doğrusu anne ve babalarını kaybetmiş, akrabalarının kim ya da nerede oldukları hakkında hiçbir fikri olmayan bu iki dostun dolayısıyla tanıdıkları hiç çocuk da yoktu.

Uzun arayışlarının sonunda garip görünümlü, zayıf, orta boylu Blaster adında tuhaf bir çocuk buldular. Pek memnun olmamalarına karşın gün boyu izlenip röportaj konusu olma fikrini kabul eden tek çocuk buydu. Teklifte bulundukları çocukların neredeyse tamamının ailesi iki yabancının çocukları hakkında araştırmada bulunmalarını reddetmişti.

Blaster'ın teklifi kabul etmesinin nedeni ise bu iki genç adamı reddedecek ebeveynlerinin ya da akrabalarının olmamasıydı. Henüz on üç yaşındaki bu tuhaflıklarla dolu çocuk, ailesinin trafik kazası sonucu vefatından sonra bıraktıkları evde tek başında yaşıyordu. Tanıdığı tek akrabası olan teyzesinin de annesiyle ölmeden önce kardeşinin ölümünün ardından daha on üç yaşındaki çocuğunu ortada bıraktırabilecek seviyede ciddi bir problemleri vardı. Blaster elbette ailesinin evde bıraktığı onca anı ve yeri asla doldurulamayacak koca boşluğu hissediyordu. Ancak üç yıl önce kaybettiği ailesinin ardından yıllar boyu yas tutmanın mantıklı olmadığını anlayabilecek kadar zeki bir çocuktu.

Annesiyle teyzesinin sorununa gelirsek, aslında bahsettiğim kadar ciddi olmayan bu olay, parasal bir konuda yanlış anlaşılmadan ibaretti.

İki odaya sahip, Blaster'ın annesinin güzel bibloları ve itinayla ördüğü dantellerle süslü geniş bir salon, on üç yaşındaki çocuğun kullanmayı beceremediği bir mutfak, babasının traş köpükleri ve jiletleriyle dolu bir banyoya sahip bu evde Blaster "aile" kelimesinin geçmesinden huzursuz oluyordu. Çünkü bu kelime her söylendiğinde içinde anlatamadığı derecede büyük bir acı oturuyor, kalbindeki büyük boşluk genişliyor, istemsizce gözleri doluyordu. Aklının yas tutmaya yatmaması, yarasına tuz basıldığında üzülmesini engelleyemezdi.

Eve girişlerinde ilk olarak gözleri Blaster'ın anne ve babasını arayan Martin ve Alex, duvardaki tonlarca aile fotoğrafından anlaşılmasına rağmen Blaster'a onları sormaktan utanç duymuşlardı.

Çeşitli odalara yerleştirdikleri küçük kameralarla ödevlerine başlamaya koyulan Martin ve Alex, çocuğun tek başına yaşadığı evin düzenine hayranlık duymuşlardı.

Her şey tamamlandıktan sonra evden ertesi gün geri dönmek üzere ayrıldı iki genç.

Ertesi gün kayıtları daha sonra incelemek üzere kameraları geniş bir çantanın içine yığan iki dost, tekliflerinde bahsettikleri röportaj için hazırlık yapmaya başladılar. Etkileyici görünmesi için farklı bir ortamda çekmeleri gerektiği fikrine varıp röportajları için mantıklı buldukları, aslında son derece mantıksız, hatta seçilebilecek en saçma yer olan uçurum kenarını, aynı zamanda bu görkemli tepenin en uç köşesini seçmişlerdi.

Bilindiği gibi her çekimde olmazsa olmaz malzeme kameradır. Martin'in getirmesi gereken kamerayı unutması Alex' İki dostun çantalarının içinde çok sayıda küçük kamera vardı ama bu röportaja Martin'den çok daha fazla değer veren Alex, her şeyin mükemmel ve eksiksiz olmasını istiyordu. Bu arzusunun Martin tarafından görmezden gelindiğini düşünerek aşırı bir tepki verdi. Uzun bir sinir patlamasının sonucunda doğal olarak kendini savunmaya kalkan Martin, farkında olmadan arkadaşının üzerine doğru ilerliyor, onu uçurumun kenarına yaklaştırıyordu. İkisi de sonunda onları neyin beklediğinin farkında değildi belli olduğu üzere.

İyice  ilerlediler ve Alex, o büyük, görkemli uçurumun uç noktasındaydı. Ayağını boşluğa bıraktığının farkına varmadan geriye doğru büyük bir adım attı...

Yanlarına bir saat sonra gelmesi gereken Blaster, şans eseri yarım saat erken gelmişti. Daha ne yaptığının farkına bile varamayan, olduğu yerde öylece donakalmış Martin'in yanından hızla geçerek çalışacağına kendisi dahi inanmadığı, elindeki büyük kırmızı butona bastı. Basmasıyla birlikte Alex'in elinde esrarengiz bir biçimde koca bir halat belirdi. Halatın diğer ucunu da Blaster'la birlikte olayın farkına varamamış Martin tutuyordu. Alex'i sorgulamaya vakit bulamadan yukarı çekti Martin.

Blaster ise, ortadan kayboldu. Nereye, neden gitti gibi sorulardan ziyade, iki dost onun gittiğinin farkına varmaya dahi fırsat bulamadı.





You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 01, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

THE BLASTERWhere stories live. Discover now