İnançları ve kendi doğruları çoğu zaman insanın başına bela oluyor aslında. Bir de bakmışsın beklemediğin bir anda sana hiç hizmet etmez olmuşlar. Koca bir boşluğun içinde buluvermişsin kendini.
Ve boşluk bazen dünyanın en huzurlu yeridir...
Güneş boşluğa bakarak, "Şu anda kafamı baltayla kesseler acımaz. O kadar canım yanıyor ki artık uyuştum sanırım.. Zombi olmak böyle bir şey olmalı nefes aldığımı duymasam kendimi ölü sanacağım" diye anlatırken psikoloğu araya girdi:
"Kabul etmen gereken ilk gerçek şu aslında, hiçbir ilişki sonsuza kadar sürmez. Her çift bir gün ayrılır. Ya ölümle ya boşanmayla..."
"..."
Aman ne güzel diye düşündü Güneş, bu kadar basit bir bilgiyi gözden kaçırdığı için hayatının içine edilmişti işte.
"Şu anda ruhun hızlı giden bir arabadan hiç beklemediği bir anda dışarı atıldı ve paramparça oldu Güneş'ciğim. Biz şimdi onu topluyoruz. Zaman her şeyin ilacıdır ama hayatındaki gündemlerinin anlamını değiştirdiğinde göreceksin ki her şey düzelecek. Senin için eski eşinle kurduğun ailenin anlamı neydi mesela?"
"Yaşamaktı..."
Ve böyle düşünmek için çok haklı sebepleri vardı Güneş'in. Annesiyle babasından öyle görmüştü mesela, onların ilişkisi hiç bitmeyecek gibiydi. Onların ilişkisi sevgi, saygı, dürüstlük ve sadakat ayaklarının üzerine kurulmuş sağlam bir masaydı adeta. Üzerinde istediğin yemeği yiyebilir, etrafına istediğin misafiri oturtabilirdin. Bu ilişki kendi bütünlüğünden ve duruşundan asla ödün vermezdi. Çok da dürüsttü. Güneş'in ailesinde çocukluğunun mottosuydu "Öleceğini bilsen yalan söyleme".
"Şimdi senden ricam bu olayın günlük hayatına çok fazla bulaşmamasına çalış. Hayatındaki diğer gündemlere biraz daha odaklanmaya ne dersin? Mesela sağlık.. Çarpıntım var diyorsun. Hiçbir şey sağlığımızdan daha önemli değil. Sonra iş. Ne güzel kendi ayakları üzerinde duran birisin. Kendi paranı kazandığın saygın bir meslek sahibisin. Ayrıldığın eşin ve hiç tanımadığın bir kadın ile devamlı kavga eden kendine acıyan güçsüz biri olmayı da seçebilirsin, kendisini üzen konuları geride bırakıp kendine güveni ile hayatına devam eden güçlü bir kadın olmayı da. Bu açıdan bakınca hangisini tercih edersin?
Tabi ki güçlü bir kadın olmayı tercih ederdi Güneş. Aynı annesi gibi.. Ama madem o kadar güçlü olabilirdi bir yumruk da kocasını elinden alan o şırfıntıya sallasa ne çıkardı ki?
"Tabi ki güçlü bir kadın olmayı tercih ederim. Zaten normal şartlarda şimdiye kadar toparlanmış olmam gerekirdi. Kadın dediğin güçlüdür öyle gördüm ben annemden. Bugünden tezi yok kendim için yaşamaya başlıyorum. Bana ne iyi gelirse onu yapıyorum. Ve beni üzen insanları bir çırpıda geride bırakıyorum." Oh be!
"Harika. 1 hafta sonraki randevumuza kadar senden eşin ve ortak arkadaşlarınızdan uzak durmanı yeniden rica ediyorum. Artık kendine yeni bir konfor alanı yaratma zamanı. Görüyorsun ki onlar etraftayken bunu yapmak mümkün olmuyor... Bakıyorum da şu anda gözlerin parlıyor, bu çok güzel"
***
Bal rengi halkanın ortasındaki siyah leke göz kapağının açılıp kapanmasına göre büyüyüp küçülüyordu. Ne muhteşem bir tasarımdı bu böyle. Birkaç dakikadır aynaya bakıyordu Güneş ve fakat bu gözlerin parlamadığından artık emindi. Anlaşılan yine eve gelene kadar klinikte girdiği duygu durumundan çıkmıştı. Tez zamanda o kadınla kocasını basıp onları cümle aleme rezil etmek istiyordu. Hem o zaman belki eşi kendisini ne kadar çok sevdiğini anlar, belki geri döner, hatta belki Güneş'in gönlünü bile alırdı. Tabii kolay olmazdı bu ama belli mi olurdu, belki de olurdu. Dürüst olmak gerekirse ne güzel olurdu... Şu kabus bitsindi artık, Güneş çok yorgundu.