Kar taneleri puslu, ucu bucağı görünmeyen gökyüzünden eşsiz güzellikte ki büyük şaşalı bahçeye bir kuş misali konuyorlardı. Yavaş yavaş aşağıya süzülüyor, pencere kenarında bekleyen çocuğun mavi gözlerine yansıyıp karışarak yerde birikmiş karların üzerine düşüyorlardı.
"Anne, Noel Baba gelmeyecek mi?"
Meşe kaplama yemek masasına porselen tabakları yerleştiren genç kadın, oğlunun sorusunu geçiştirmeyi tercih etti:
"Saat daha erken oğlum."
Bu yeni yılda oğlunun aklına Noel baba kavramını düşüren kişi sevgili eşiydi. Oturup konuştukları bir günde laf Noel babadan açılmış, küçük oğlan soru üstüne sorular sorarak yılbaşında hediye dağıtan tombik suratlı dedenin Noel baba olduğunu öğrenmişti. Öğrenmişti öğrenmesine ama iyi mi olmuştu yoksa dertsiz başlarına dert mi açmışlardı, henüz bilmiyordu kadın.
Aslında aklı kocasındaydı. Saat 10 olmuştu ama hâla gelmemişti eşi. Hiç bu kadar geç kalmazdı halbuki."Ne zaman gelecek Noel Baba, hemen gelsin hediyemi çok merak ediyorum."
İnce Dudaklarını büzmüştü çocuk. Pencerenin camına yansıyan mavi gözlerinde bekleyiş hakimdi.
Kadın kocasını bekliyordu, çocuk Noel babayı.
Kadın cevap vermedi. Pencere kenarına tünemiş Noel babayı bekleyen oğlu, bugünü iple çekmişti. Kocası ile kendisinin oldukça iyi planları vardı.
Kapı zili evin dört bir yanına ulaştığında kadın masanın başından koşturarak kapıyı açmaya gitti. Nihayet geldi diye düşündü kadın.
Üzerinde zümrüt yeşili gözlerini ortaya çıkartan simsiyah bir elbise; ayaklarında her attığı adımında evin ahşap zeminini titreten cinsten topuklu ayakkabılar, en önemlisi kocasını özlemiş o muzip gülümsemesiyle kapıyı açtı.
Karşı tarafı görünce kapıyı açan eli kapı kulpunda hareketsiz kalakaldı.
Bir an nefesini tutan gizli sarmaşıkların olağanca güç sarf ederek boğazını sarıp, onu öldürmek istediklerini düşündü. Bedeni bir yaprak gibi titriyor, gözlerinden ölümün o soğukluğu yayılıyordu.
"Emre Ser'in evi burası mı?" diye bir ses işittigini sandı kadın.
Hayır, hayal değildi şuan gördüğü, duyduğu ses bir hayaletin seside değildi.
Hepsi gerçekti. Hepsi elle tutulacak somutluktaydı.
"Evet," diyebildi ancak.
Kapının diğer tarafındaki iki polis huzursuzca birbirlerine baktılar. En zor kısım buydu işte. Aileye acı haberi vermek.
Yaşlı olan polis kabaca öksürdü, lafı onun söyleyeceğini anlayan diğer polis derince bir nefes aldı. Yaşlı polisin söylemesi iyi olurdu çünkü: O daha soğukkanlıydı."Kasabanın girişinde bir kaza meydana geldi, Emre Ser karşı taraftan gelen arabaya çarpması sonucunda hayatını kaybetti. Başınız sağolsun."
Bahçeye park edilmiş polis arabasının yanıp sönen mavi kırmızı sireni kadının gözünü acıtmaya başlamıştı, son duyduklarını idrak edemiyor, polislerin neden garipçe ona baktıklarını anlamlandıramıyordu.
"Hanımefendi iyi misiniz?"
"Kocam nerede?" Kurumuş dudaklarından zor duyulan fısıltısıyla soruyu yaşlı polise, yüreğine darbeyi indiren o adama yöneltti.
"Hastahanede, teşhis için bekletiyoruz."dedi adam, şimdi hafif kafası öne eğilmişti.
Teşhis.
Yüzü ne hala gelmişti ki teşhis gerekiyordu?
Az önceki sarmaşıklar geri dönmüştü, bu defa nefes alamadığını haykırıyordu nefesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Noel Baba-#WattyTR2016
General FictionUğursuz bir sessizlik dolaşıyordu etrafımızda.