Şerif gidiyor...

47 7 10
                                    

   Şeref akşamları çok geç gelirdi.Gelmediği zamanlarda toplardım tezgahını atardım içeriye,Köprüaltı  'na gidip parasını Şeref ' e verirdim. Öyle tezgah dediğime aldanmayın siz  sakın ,bu tezgah  oldukça önemli  sayılıyor(en azından bizim için ). Ne de olsa bu tezgah bize Rahmi amcanın emaneti ve koskoca holdinginde simgesi durumunda.Bu arada içerdiği tüm plakların  çok nadir bulunan orjinal parçalar olduklarını da belirtmeliyim.  

   Bana gelirsek ; halihazırda Şeref in can dostum olması dışında   bu tezgahta  bir tane de Led Zeppelin plağı bulunması beni yardıma cezbeden önemli unsurlardan sadece birisi . Hatta benim için o kadar önemli ki uzun bir  süre  bıkmadan o plağı Şeref' ten istedim  ama Şeref  bu konuya pek yanaşmadı. En sonunda  sabrım kalmadı çalmakla tehdit ettim bende.  Ama ne yazık ki buna da  içim el vermiyordu.  Açık olmak gerekirse can dostumdan 250.000 $ lık plağı kaçıracak kadar alçak karakterde değildim .Plak normal bir plağa göre oldukça pahalıydı çünkü türünün son örneği olduğu kesindi . Buna karşılık satılıkta değildi.

     Neyse ki Şeref bir zaman sonra ilginç sayılabilecek bir şekilde plağı bana  verdi. ilginç diyorum  çünkü plağın karşılığında  bana  " Artık sen bakarsın bu tezgaha" sözünü etmişti . Bu, sözü karşısında tamamen sersemlemiştim. Çünkü tezgah şirketin simgesi olduğu için bu bir nevi "şirket sana emanet "demekle eşdeğer sayılırdı . Yine de hem çözemediğim aceleci duruşundan  hem de rica edişinden olsun karşı koymadım .  'Eyvallah ama döneceksin yine  ' dedim. Kabul etmemle birlikte Şeref diğer ' az sayıda kalmış ' dergi ve plakları da odanın bir kenarına bıraktı.Sonrasındaysa birlikte  çayımızı içmeye  koyulduk.

Plağa ve dergilere sahiptim, üstelik tezgahta bana kalmıştı. İki gün öncesine kadar aylaklıkla geçirdiğim hayatım şimdi  adeta uçmuştu sizin anlayacağınız. Yani ben şimdi  baya bildiğin Şeref Holding ' in iki markasından sorumlu adam olmuştum. Her şey yolunda gibiydi ama bir sorun vardı.Plağa kavuşmanın verdiği mutluluk tabi ki inkar edilemezdi, buna karşın Şeref 'de bu tezgaha onca emek vermişti. Yıllardır gecesiyle gündüzüyle tezgahı korumak ve sabit tutmak  için çalışmıştı; en ufak bir şey için bile dişini tırnağına takmıştı. Şimdi ise tezgahı öylece bırakıp gidiyordu.İşte bana anlamsız gelen de tam olarak buydu. Şeref yani bizim ona verdiğimiz inanılmaz (!) lakabı  ile Şerif; çocukluk arkadaşımdı sonuç olarak .Onu yıllardır tanırdım ve bu cidden sıradışıydı. Şerif daha önce hiçbir işini yarıda bırakıp gitmemişti. Aksine ödediği bedel ne olursa olsun, görev bildiği, amaç bildiği her ne ise sonuna kadar yapmıştı. Zaten bu yüzden aramızdaki lakabı Şerif ' ti ya.

Ben bunları düşünürken  Şerif çayını çoktan yudumlamış, dışarıdaki sonbahar  yağmurunun da dinmesini de  fırsat bilerek  Köprüaltı ' ndaki sade ama zevkli bir biçimde  döşenmiş evine  gitmek için hazırlanmıştı bile .Biraz daha oturmasını sağlamak için çay koymak istedim, elimi tuttu; " Sağol kardeşim  bu gecelik bu kadar yeter, mekan da beni bekler, kalkayım artık "dedi.Kutu gibi bir evi  neden  tercih ettiğini oldum olası anlamamıştım. Hemen hemen her şeyi vardı ama o yinede küçücük bir evi  tercih ediyordu.Gitsin istemedim, hem belki de tezgahı aniden bırakmasının sebebini de öğrenebilirdim.İtiraza koyuldum. " Ah be oğlum ne olur da bir gün şu kardeşini dinlesen.Bu gece bende kal, hem dışarısı da soğuk üşürsün orada küçücük yer." Şerif  ise bu tepkim karşısında hafifçe sırıtmış ve " Güzel kardeşim; küçükse ne olmuş;  hem  sen insan alıştığı , sevdiği ortamda rahat demezmiydin? " diye yapıştırmıştı cevabını. Hemen ardından da kapıya yönelmiş olması  bana  söylenecek pek bir söz de  bırakmıyordu. Her zaman ki gibi yine son noktayı koymuştu. Durum böyleyken bana sadece " Hadi öyle olsun bakalım, üşütmezsen sorun yok"  demek kaldı. Biraz gücensemde belli etmemeye çalıştım.  Şerif' in  ise bu durum pek umurunda değil  gibiydi . Zaten  "Merak etme kardeşim, Allah ' a emanet ol sende "  dedikten hemen sonra da çıktı gitti.

Aile yadigarı koskoca evimde yine tek başıma kalmıştım, içim sıkıldı. Böyle olunca ev ev değil  isterse saray olsa  benim için bir değeri olmazdı. Mutfağa yöneldim ve kahvemi hazırlamaya başladım.Bu gibi durumlarda ne zaman rahatlamak istesem alırdım  kahvemi ; yanına da mutlaka bir aktivite bulur, bir güzel rahatlatırdım kendimi. Üniversitede ki  az dinlenen - hatta kimilerine göre oldukça sıkıcı- radyo programı sunuculuğunu yapmaktan   kalma bir  alışkanlıktı bu. Ama daha nereye kadar devam edebilirdi ki ? Sizin anlayacağınız  bana bir ev arkadaşı şarttı.  Uğraşıp  Şerif ' i ikna eder yanıma çağırırım diye düşünüyordum.En azından birlikte daha çok vakit geçirirdik. Masayı da toplamıştım. Tezgahın başına rahatlıkla geçebilirdim artık . Tüm bunların dışında ikinci bir sorunum daha vardı. Tezgaha tam anlamıyla bakmak için onca dergiyi ve bir o kadar da plağı  incelemem şarttı. Üniversite den ayrılmama rağmen  devamlılığını sürdürdüğüm radyo programını da unutmamalı tabi. Ona da ayrıca  vakit gerekiyordu. Oysa ki ben sadece tek bir  plağın sahibi olmak  istemiştim. Benim için Led Zeppelin diğer insanlar için olabileceğinden çok daha önemli bir gruptu  ve Şerif ' deki  parçanın  bende oldukça özel bir yeri vardı. Haliyle Şerif  de çocukluk arkadaşım olduğundan  bunları gayet iyi bilirdi. Sırf bu yüzden bile başının belada olmadığını  sadece beni çıkarları için kullandığını düşünebilirdim ama onca parası varken  böyle bir işle neden uğraşırdı ki? İlan verdiği takdirde  rahatlıkla bu işi seve seve, üstelik benim yapabileceğimden çok daha iyi bir biçimde yapabilecek bir düzine insan bulabilirdi.Bunları düşündükçe ortaya çıkan tutarsızlıklar, Şerif' in başının belada olduğunu düşünmeme neden oluyordu ,buna rağmen bu konuda yine de  tam olarak emin olamıyordum.Şimdiye kadar yaşadığımız sorun her ne ise beraberce çözmüştük. Böyle bir sorun varsa  bunu bana mutlaka söylemesi gerekirdi. Ve  buna rağmen bana hiçbir şey söylemiyorsa sorun cidden büyük olmalıydı. Endişelendim. 

Tezgahtan NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin