Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
Noel akşamıydı. Annemle dışarı çıkmıştık. Saçma süs eşyaları mağazasına girmiştik.
Sırf birşey almış olayım diye etrafta alacak birşey arıyordum.
O arada benim bulunduğum bölüme girdin.
Çaktırmadan sana baktım çünkü itiraf ediyorum gözüme çok yakışıklı gözükmüştün.
Eline birkaç tane noel baba biblosu aldın ve olduğum bölümden çıktın.
Evet, arkandan bakakaldım.
Ben senin arkandan bakarken annem beni yanına çağırdı ve annemin yanına gittim.
Kocaman bir noel ağcının yanında diyelmiş beni eliyle çağırıyordu.
Devasa Noel ağcının tepesinden yapay kar yağıyordu.
Sanırım annemin çok hoşuna gitmişti. Böyle şeylere bayılır.
Annem fotoğraf çekinelim diye tutturmuştu.
Ama ne yazıkki fotoğrafımızı çektirecek kimsemiz yoktu.
O sırada tam önümüzden geçiyordun. Annem seni yanımıza çağırdı.
Ah, o kadar utanmıştımki...
Annemin sorusunu kafanla onayladın ve fotoğrafımızı çektin.
Anneme telefonunu verip hızla mağzadan çıktın.
Yine arkandan bakıyordum.
Birkaç eşya alıp eve dönmek için babamı çağırmıştık.
Babamla eve gitmiştik ve ben direk sinir bozucu yan komşumuzla evimizin arasında olan ağaçeve yerleşmiştim.
Odamın karşısı onların evinde çalışma odasına denk geliyor. Müzik dinlerken veya Ariana ile telfonda konuşurken sürekli pencereme taş atıp sesimi kısmamı söylüyor.
Üzerimde noel babalı tişörtüm, altımda geyikli kilotum ve ayaklarımda da çok uzun noel desenli çoraplarım vardı.
Ağaçevde uzanmış kucağımdaki leptopumdan noel şarkıları dinleyip tumblr da dolaşıyordum.
O sırada Bay Grangerların evinin önünde bir araba durdu.
Kafamı kaldırıp camdan baktım.
Arabanın ön kapısınından bir adam ve bir kadın indi.
Tam kafamı içeri geri sokacaktım ki arka kapıdan sen indin.
Evet şu tesadüfe bak.
Sana garip garip bakarken beni farkettin ve şaşkınca bana bakıp gülümsedin.
Gülüşün çok güzeldi.
Bende çirkin gülümsememden attım ve kafamı içeri soktum.
Bir süre sonra ağaçevin kapısı açıldı.
Kafanda birkaç tane kar tanesi ile içeri girdin.
- Oturabilir miyim?
- Oh, tabi.
Hızla yanıma oturdun. Üşüdüğün belliydi.
Sana My Little Pony'li battaniye verdim.
- Uhm, yanlarında sıkıldım da.
- Kim olsa sıkılırdı.
Dediğim şeye gülümsedin.
- Ha bu arada ben Justin. Justin Bieber.
İçimden ' Justin, ne kadar güzel bir isim' demiştim.
Uzattığın elini sıktım.
- Bende Selena Gomez.
Gözlerime baktın.
- Ne kadar güzel bir isim.
- Teşşekür ederim seninkide öyle.
Gülümsedin. Dış görüşüne rağmen çok çekingence davranıyordun. Kollarından boynuna kadar uzayan dövmelerin, kirli sarı saçların, üzerine yerleştirdiğin siyah kovboy şapkan.
Açıkcası tam bir şehir eşkiyası gibi duruyordun. Ama öyle değildin.
O akşam saat 12 ye kadar konuştuk seninle. Birbirimiz hakkında, hayatımız, arkadaşlarımız, eski sevgililerimiz, ilk öpücüğün.
Ben sana daha önce hiç öpüşmediğimi söyleyince kahkahlarla boğulmuştun.
Ama bu farklıydı. Ben 16'ydım, sen 19.
Benimle dalga geçtiğin için sana küsmüştüm. Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi.
Ama sen kendini affettirmiştin.Ve bu sadece bir çikolatayla olmuştu.
Saatin 12 olduğunu patlayan havai fişeklerden farketmiştik.
Birbirimize bakıp ' Mutlu noeller' diye çığırmıştık.
Tam havai fişekleri izlemek için pencereye dönecekken beni öpmüştün.
Saat 00:01'de.
Evet arkadaşlar yılbaşından beri aklımda olan bir kurguydu adından da bellidir tek bölümlük bir hikaye. Beğendiyseniz ne mutlu bana. Sizi seviyorum.