BÖLÜM 1
(Venus)
''Saat 15:38. Havanın bu kadar sıcak olması iyi değil. Ben de diyordum ki Manhattan'ın kızları neden uygunsuz davranıyor... Beyinleri de eritiyor olmalı.'' diye mızmızlanarak başımı Mike'ın omzuna koydum. ''Şu sayfaya bir baksana! Adımızı lekelemek için her şeyi yazıyorlar! Her şeyi...''
''Camia'' isimli bir site vardı. Bir gün bile beklemeden sosyetenin tüm bombaları yayınlanırdı. Daha açık olmak gerekirse sahte hesaplar gerçek dedikoduları yazardı. Kaliforniya'ya taşınmamızdan bu yana tam bir hafta geçmişti ama sayfa hala bizi yazıyordu. Mike'ın cinsel kimliği ve beraber olduğu kişiler, benim eski sevgililerimden oluşabilecek sözde basketbol takımı hakkındaki birtakım yazılar... Bu sabahki de şöyleydi: ''Lisede iki yakın arkadaşı birden idare eden Venus, oyunculuk konusunda kendini bayağı geliştirdiğini düşünüyor olmalı ki üç gün önce Kaliforniya Üniversitesi(Santa Cruz)/Tiyatro Bölümü'ne başvurdu.''
''Mike görüyor musun! Yani tam olarak öyle olmamıştı, sen de biliyorsun.'' Böyle bir konuda sessiz kalamazdı. Bir yanım ondan şüphe duydu. ''Değil mi?'' Dudağındaki alaycı tebessümü görmek beni gülümsetmeye yetmişti. ''Biliyorum tatlım, rahat ol azıcık. Seni kışkırtmak için yazılan şeyler. Oyuna gelme olur mu?'' Göz kırptı ve yanaklarımla oynamaya başladı. O sakinleştirici sesi olmasaydı ağlayabilirdim. ''Artık başka bir şehirdeyiz. Yeni insanlarla tanışacağız. Unutalım geçmişi...'' diyerek kollarının arasına aldı beni, orada öylece sarıldık birbirimize. Kendimi bildim bileli yanımda olan Mike bile henüz bunu anlayamamıştı ama kilometreler geçmişle arama mesafe koyamazdı.
Huzurumuzu kapı zili bozdu. Biz yetişene kadar evde çalışan Bayan Dawson kapıya çoktan bakmıştı. Elinde iki adet orta boy zarfla bize doğru geliyordu. ''Bunlar size çocuklar. Sanırım başvurduğunuz okulla ilgili. Üzerinde onun amblemi var.'' Mike'a baktım. Gözlerindeki heyecanı okuyabiliyordum. Zarfları aldık ve sakinleşmeye çalışarak açmaya başladık. Kocaman bir çığlık atıp kucağına atladım. ''Kabul edilmişim Mike!'' Ve ne var ki benimle birlikte O'nun da hayalleri gerçek oluyordu. Bu muhteşemdi. ''Ben de öyle!'' diyerek beni döndürmeye başladı. O da Hemşirelik Bölümü'ne başvurmuştu. Aynı okullarda okumuş beraber büyümüştük. Yine birlikte olduğumuza çok sevinmiştim. Ne de olsa beni doğru anlayan çok az insan vardı. Neyse ki bunları düşünme vakti değildi. Alışverişe çıkmak istiyordum.
(Mike)
''Sence cinsel kimliğimi burada da açıklamalı mıyım? En azından belli etmeli miyim?'' Venus bu soru üzerine gözlerini devirmişti. ''Nasıl olsa ortaya çıkacak. Yani mutlaka aşık olursun. Bence bu konuda rahat hareket etmelisin. Tabi birkaç şımarık kıza oyun oynama diyemem.'' diyerek sırıttı. Bu sırada binmesi için arabanın kapısını açtım. ''Vay teşekkür ederim Bay Prescott. Ama yarın ben süreceğim haberin olsun.'' İstemsizce güldüm. ''Öyle olsun prenses.'' Ön koltuğa geçtim ve motoru çalıştırdım. Bu klasik Volvo (Vox P1800) beni öldürüyordu. Benim arabam olsaydı kolay kolay Venus' e vermezdim. Arabanın ön gözünü açıp bir CD aldım. Güzel bir yol şarkısı çalıyordu. Sevdiğimiz o şarkıyı birlikte söyledik. Aklıma bir şey takılmıştı. ''Yakışmıyor değil ama arabanın tüm camları neden siyah?'' Munzurca gülümsedi. ''Yaramazlık yapmak için.'' Bu çok ateşli bir düşünceydi. ''Yapmadığın şey değil.'' Omuz silkti. Umursamıyordu.
(Venus)
Üniversitenin bahçesi çok hoştu. Sütlü kahvemi içerken yeni biçilmiş çimen kokusunu ciğerlerime dolduruyordum. Üstelik tatlı çocuklar da vardı. Mike'la onları kesiyorduk. En fazla iki metre ötemizde mütevazı sayılabilecek bir oğlan dikiliyordu. Tanışmayı düşündüm, dost edinmem gerekiyordu. En sevimli sesimi kullanarak; ''Merhaba, Venus Abel. Seni tanımak isterim.'' dedim. Oğlan şaşırmıştı. ''Paul Winsley. Memnun oldum.'' Elimi uzattım ve sıkıştık. ''Bizimle takılmak ister misin? Yalnız görünüyorsun.'' ''Aslına bakarsan bir arkadaşımı bekliyordum ama geleceği yok.'' diyerek güldü. Birlikte Mike'ın yanına gittik. Onları da tanıştırdım. ''Hangi bölümdesin Paul?'' diye sordu Mike. ''Hemşirelik Bölümündeyim. Ya siz?'' Mike bir anda atıldı. ''Ben de öyle. Venus da Tiyatro Bölümü'nde okuyor. Bu ilk senemiz.'' Muhabbet ederken Paul'u inceliyordum. Sevimli bir yüzü, içten bir sempatik tavrı vardı. Ama bilmiyorum, sanki bir şey eksikti. Bu yüzden sadece arkadaş, belki iyi arkadaş olabilirdik. Mike oğlanı gözleriyle kesiyordu. Paul'a çaktırmadan başımı iki yana salladım. Bu, şu demekti; ''Henüz değil.'' Bu sırada Paul'un telefonu çaldı. ''Pardon.'' Diyerek yanımızdan uzaklaştı. Bu sesinin duyulmasına engel değildi. ''Efendim? - Birileriyle tanıştım bahçede takılıyoruz. Sen de gel istersen? - Bir kız ve bir oğlan. - İyiler. - Peki, sen bilirsin. Görüşürüz.'' Yanımıza geldiğinde sormadan edemedim. ''Şu beklediğin arkadaşın mıydı O?'' Alt dudağını yaladı. ''Evet. Bir yere uğraması gerekiyormuş.'' Yalan söylüyordu. Mike'a baktım. ''Arkadaşının adı ne?'' dedi. ''Hector, Hector Farryn.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
His
ChickLitTiyatro öğrencisi olan Venus, baş döndürücü bir güzelliğe sahiptir. Kaliforniya'da, çocukluk arkadaşı olan Mike ile birlikte yaşamaktadır. Erkeklerle arası her zaman iyi olan Venus'ın kimsenin bilmediği bir sırrı vardır.