Siz, siz olun, hiçbir şey için “son” demeyin.
Neyin gerçekten “son” olduğunu bilemezsiniz.
Hayat bazen, sonuncuyu çoktan yaşatmıştır size, esaslı bir finali bile çok görür; bazense “Bir daha olmaz” zannettiğiniz şeyi, ummadık anda karşınıza çıkarıverir.
En iyisi, her şarkıya son kez dinler gibi kulak vermek, her baharı bir dahakini göremeyecekmiş gibi içine çekmek, her dostla, ana babayla son buluşmaymış gibi sımsıcak kucaklaşabilmek, her aşkı en sonuncuymuş gibi doyasıya yaşayabilmektir.
Can DündarGiriş -17 Kasım 2013
Apartmanın merdivenlerinden sessizce çıkmaya başladım. Telefonuma son kez baktığımda, geve yarısı olduğunu gördüm. Kuzey artık resmen 19 yaşına girmişti. Kendi kendime gülümseyerek elimdeki pastayı daha sıkı tuttum. Yağmur damlaları tavana vuruyordu.
Kuzey’in dairesinin önüne gelince çantamdan sessizce anahtarlarımı çıkardım. Topuklu ayakkabılarım sayesinde biraz topallasam da bugün Kuzey için gerçekten çok hazırlanmıştım, makyaj yapmasam da güzel olduğumu umuyordum. Anahtarları sessizce yuvasını sokup, bir kere çevirdim. Tanıdık bir ‘’Tık‘’ sesi geldiğinde hemen içeri girdim. Kuzey’e sürpriz olacaktı, yavaş ama temkinli adımlarla salonun kapısına geldiğimde içeriden bazı sesler geldiğini duydum.
Yağmur hızlanmıştı ve camları dövüyordu. Kuzey’i odasında sanıyordum, o uyurken bende ona parti hazırlayacaktım fakat uyanmış gibi gözüküyordu. Peki, bende sürprizi şimdi yapardım. Kapıyı açtım ve “Sürpriz!” diye önüne atladım. Gördüğüm manzara karşısında bu kadar şaşıracağımı hiç düşünmüyordum. Şaşkınlıktan açılmış gözlerimle karşımdaki manzaraya bakmaya devam ettim.
Kuzey ve bir kız. Kız onun kucağına oturmuş, öpüşüyorlar.
Gözlerimi kapatıp bu manzaranın sadece bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmeye çalıştım. Hayır, bu bir rüya değildi.
Gözlerimi tekrar açtığımda Kuzey’in önümde dikilmiş bana baktığını gördüm.
“Ben-“
Elimdeki pasta kayıp yere düşerken gözyaşlarım hızla süzülüyordu.
“Nasıl yaparsın? Allah aşkına nasıl yaparsın?” Başımı sağa-sola salladıktan sonra elimi tutmasına izin vermeden koşmaya başladım. Merdivenlerden inerken tek düşündüğüm bunu bana nasıl yapabildiğiydi? Burnumu çektim ve apartmanın kapısını açıp yağmurun altına çıktım, çantamı hırsla çıkarıp yere attım. Her yer resmen göl gibiydi, yine de ben fazla göremiyordum. Merdivene oturup ellerimi başımın arasına aldım.
Hayatım sona ermiş gibi hissediyordum. Sanki çevremdeki dünya artık dönmüyor gibiydi, en ufak bir şey bile hissetmiyordum. Sanki kalbim yok olmuş gibi… Ya da kendini bir anahtarla sonsuza kadar kapatmış gibi…
Ellerimi yüzümden çektiğimde çantamın akıntıya kapılıp gittiğini gördüm, üzerimdeki yağmurluğu hışımla çıkarıp merdivenlere bıraktım. Çanta yuvarlanıp kaldırımdan düştüğünde bir şimşek çaktı. Nefesimi tutup topuklu ayakkabılarla sarhoş olmuş gibi kaldırım kenarına kadar yürümeyi başardım. Kaldırıma çöktüm.
Bilmiyorum, kendimi ihanete uğramış gibi hissediyorum ki öyleydi. Çantaya uzandığımda çanta biraz daha ileri gitti, önümden bir araba geçtiğinde bana biraz daha su sıçrattı. Tamamen su olmuştum, kıyafetlerim üzerime yapışmıştı. Buna bir de gözyaşlarım ekleniyordu.
Sarsılarak ve tir tir titreyerek ayağa kalktım. Çantaya tam uzanmıştım ki topuklu ayakkabı zeminde kayıverdi. Kendimi yerde diş çökmüş bir şekilde buldum, dizlerim sızlıyordu ve hızla kan kaybediyordum. Çanta bu sefer tam olarak yolun ortasındaydı. Hiçbir şey umurumda değildi, sadece o çantayı almak istiyordum. Ne kadar içindeki her şey ıslanmış olsa da.
Dizlerimin üzerinden zorlukla kalkarak çantaya doğru bir adım daha attım. Zihnimde ki bütün düşünceler, her şey, hayat bulanıklaşmıştı.
Aslında her şey çok ani olmuştu.
Ben eğilirken bir arabanın yanan farlarıyla karşılaşmıştım, bana doğru hızla gelen bir arabanın. Donmuş gibiydim, hareket edemiyordum, daha doğrusu etrafımda yağan yağmur ve bana doğru gelen arabadan başka hareket eden hiçbir şey yoktu.
Arabanın bana çarptığını hissettim, orada öylece durmuş, ölümümü beklemiştim. Belki de her şey böyle olmalıydı ha? Ölüm.
Bu, bütün yaşadıklarımın hepsinin sonu.
Başka bir yana savrulduğumu hissettim. Arabadaki adamın dışarı fırladığı, gördüğüm son şey olmuştu. Yandaki ağaçlık alanın kıysına savrulmuştum belli ki. Elimi zorlukla bacağıma götürdüğümde bu kadar buz gibi bir havada hissettiğin ılık maddenin kan olduğunu anladım. Ayrıca başımda garipti, zaten bulanık olan görüşüm artık iyice kapanmaya başlamıştı.
Gözlerim sonsuzluğa kapanıyordu ya da yeni bir hayata. Bunu kim bilebilirdi ki?