Yetimhanemiz bu şehrin en uç kısmında. Şehrimiz çok büyük olmadığı için ulaşım sorunu yaşamıyoruz, bu yüzden biryerlere gidip gelmek çok zor değil. Asıl zor olan her yıl siyah giyimli adamların şehrimizdeki gençleri zorla götürmelerini izlemek. Devletten geldiklerini söylüyorlar, her yıl on altı yaşındaki bireylere birkaç test yapıyorlar, testte çıkan sonuca göre onlara uyan bireyleri götürüyorlar ve bir daha geri getirmiyorlar. Bu sene test edecekleri gençlerin arasında bende varım. Kendime sorun çıkmayacağını, normal bir genç olduğumu söylüyorum fakat giden bireylerin hiçbiri anormal değil. Bir yandan benide götüreceklerini düşünürken, diğer yandan kendimi bu kadar önemli görmenin saçma olacağını düşünüyorum. Önemli biri değilim ben.
"Korkuyor musun?" Paula bakıyorum. Yeşil gözleri sormak için değilde, konuşmak için konuştuğunu ele veriyor. Aslında bu sessizlik gerçekten sıkıcı olmaya başlamıştı. İçimden ona minnet duyuyorum. Şuan ilk cümleyi kuracak kadar güçlü değilim.
"Hayır, sorun çıkmayacak. Bende bir anormallik yok." Başını iki yana sallıyor ve düşen yüzüyle beraber gözlerini kaçırıyor. Ağabeyini hatırladığını anlıyorum. Ne zaman aklına gelse bu surat ifadesini takınıyor.
"Ağabeyimde de yoktu. Sorunun anormallik olduğunu sanmıyorum." Onun haklı olduğunu biliyorum. Ağabeyini çok yakından tanıyorum. Belkide götürmeleri ihtimalini yakıştıracağım son kişi bile olamazdı. Ama gitmişti. Buda sorunun benim teselli niyetine ağzıma aldığım 'anormallik ' olmadığını zaten açıklıyor.
"Sence neyin peşindeler?" Gözlerini bana çeviriyor. Gözleri çimen kadar yeşil ama parlamıyor, hiçbir zaman parlamıyor zaten. O gözleri ışıl ışıl olan kişilerden hiçbir zaman olmadı. Gözleri her zaman sönük ve iç karartıcı. Ama onu yadırgamıyorum. Onun yaşadıklarını yaşasam bende çok değişik olmam, belki ondan daha kötü bir durumda olurum.
"Bir fikrim yok." Başımla onaylıyorum ve yemeğime geri dönüyorum. Dün on altı yaşıma girmiştim, bugün ise siyah giyimli adamlar şehre inmişti. Kaçışım yok, biliyorum. Diğer arkadaşlarım benim kadar tedirgin değil. Benimde olmamam gerekiyor belki ama içimdeki bir sıkıntı rahat olmamı engelliyor. Sakin olamıyorum, sabahtan beri kalbimde bir sıkışıklık var. Paul da en az benim kadar tedirgin görünüyor, diğerleri kadar rahat değil. Büyük ihtimal ağabeyi yüzünden. Açıkçası Paul u götürme ihtimalleri daha yüksek. Neyin peşindeler bilmiyorum fakat, Paul ağabeyine çok benziyor. Dış görünüş olarak değil, fakat kişilik veya ruhsal hareketler olarak birebir aynılar.
Bayan Walker'ın yemekhanedeki hoparlöre yansıyan sesini işitiyorum ve gözlerim ister istemez koridora kayıyor.
"Bütün yetimlerin dikkatine, yarın hiçbirinizin okula gitmesini istemiyorum. Yarın test yapılacak. Her yıl olan test.Sorun çıkarmayın. Sorun çıkaranlar geçen sene olduğu gibi, ağır bir ceza alacak. Unutmayın, bizim sizin değil, sizin hayatlarınız bizim elimizde." Bu kadının bizle konuşurken yetimler sıfatıyla konuşmasından nefret ediyorum. Küstahlığındanda nefret ediyorum. Ayriyetten emirlerindende nefret ediyorum. Bana emir verilmesinden, özellikle Britney Walker'ın vermesinden nefret ediyorum.
Ben ondan nefret ediyorum.
***
Ertesi sabah Bayan Walker'ın yaptığı anons nedeniyle hazırlanmaya başlıyoruz. Bize üstüne basa basa düzgün, derli toplu olmamız gerektiğini söylemişti. Bu yüzden kıyafetlerimin düzenli olmasına özen gösteriyorum.
Emily yanımda giyiniyor, o burdaki en iyi arkadaşım sayılır. Üzerine giydiği pembe elbiseyle harika görünüyor. Zaten çok güzel bir kız. Sarı kıvırcık saçları, masmavi gözleri ve minik bir burnu var. Gören herkesi etkileyecek cinste bir güzelliğe sahip.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOĞAÜSTÜ HATA
Khoa học viễn tưởngHeryıl şehre inen adamların gizemini kimse çözmemiyor. O 'kimse' lerin arasında bende vardım. En azından kısa bir süre önce. Asla tahmin edemeyeceğim birşey çıkacağını nereden bilebilirdim ki? Veya şuana kadar bize imkansız gibi gelen şeylerin gerçe...