Hersijk: Kuzey

80 2 0
                                    

Aniden yağmur bastırmıştı, “Yüce Talos,” diye iç geçirdi Hersijk. Bir an önce odunları toparlayıp köyüne dönmeliydi. Yoksa topladığı odunlar ıslanacaktı ve boşuna toplamış olacaktı. Kuzey topraklarına uzun zamandır yağmur yağmamıştı ve eğer yağmur bu hızla yağmaya devam ederse dağın tepesindeki karlar eriyecek ve bütün köyü sel alacaktı. Hemen topladığı odunları alıp hızlı adımlarla çamurlaşmış patikadan aşağıya doğru inmeye başladı. Zor bir şekilde indikten sonra odunları, değirmenin dibine bırakıp oduncuya seslendi. “Hey Hod! Odunları getirdim!” Hod yaşlı bir adamdı ve onu duyması gerçekten zordu Hersijk ona baktı, sallanan sandalyesinde uyuyordu, homurdanarak yanına gitti. “Odunları getirdim, şimdi gidebilir miyim?” diye sordu. Hod hala onu duymuyordu. Elini onun omzuna koydu, sıcacık akışkan bir sıvı eline bulaştı. Elini geri çekti, karanlıkta fazla bir şey belli olmuyordu. Duvardaki gaz lambasının titrek ışığında bir kez daha baktı. “Kan!” diye geçirdi içinden. Elindeki kandı, hemen Hod’un yanına koştu ve onu kontrol etti. Boynu kesilmişti ve yara hala tazeydi. Bunu yapanlar hala yakınlarda olmalıydı. Bir an için onları aramak istedi fakat bunu Hod’un oğlu Castmer’e söylemeliydi. Etrafa bakındı, sallanan sandalyesinin kenarında bir parşömen parçası buldu. Kâğıdı eline aldı, kan bulaşmıştı ona da. Kâğıt tam okunmuyordu fakat kâğıdı gaz lambasına daha çok yaklaştırınca siyah mürekkep ile yazılmış bir isim okudu. Hemen iki ev ötedeki hana doğru koşmaya başladı. Castmer handa çalışıyordu çünkü. Oldukça uzundu ve sarı saçları vardı. Kendine ‘Nord’ demeyi seviyordu, anlamı ‘Gerçek Kuzeyli' idi. Zaten el yazmalarından okuduğu kadarıyla da kuzeyliler sarışın ve uzun boylu olurlardı. Kendinden şüphelendi bir an için, ne uzundu ne da sarışındı. Belki de batı adalarındaki bir denizcinin oğluydu. Bunu bilmiyordu çünkü çok küçük yaşlarında ailesi tarafından terk edilmişti. Maedy Büyük Adası’na giden bir tüccar gemisinde kaderine terk edilmişti. Onu bulan aile ise onu kuzeye, şu anda sokaklarında koştuğu Riverland kasabasına göndermişti. Hanın kapısını ittirerek açtı. “Castmer,” diye seslendi ona. “Yanıma gelmelisin.” Castmer, Hersijk’i sever ve sayardı. Sözünü iki etmeden yanına geldi. “Hersijk, neler oluyor?” diye sordu. “Benimle dışarıya gel, her şeyi anlatacağım.” dedi ve hanın kapısını açtı. Castmer elini önlüğüne sildi ve Hersijk’in açtığı kapıdan dışarıya çıktı. Ardından Hersijk’de dışarıya çıkıp hanın kapısını kapattı. “Castmer,” diye söze başladı Hersijk. “Baban, öldürülmüş.” dedi ve başını öne eğdi. Castmer bir an için kahkaha attı, “Şaka yapıyorsun değil mi? Hadi ama Hersijk.” dedi ve Hersijk’in omzuna küçük bir yumruk attı. Hersijk kafasını sallayınca Castmer bir anda sustu, Hersijk’i kenara ittirdi ve doğruca babasının kulübesine doğru koşar adımlarla gitti. Hersijk o manzarayı kaldıramayacağını biliyordu. Arkasını döndü ve tepedeki evine doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Fazla çalışmıştı, yorulmuştu.  Fakat boşunaydı, Hod ölmüştü. Önüne gelen bir taşa tekme savurdu, taş ağaca çarptı ve patikadan aşağıya doğru yuvarlandı. Evine ulaştığında oldukça yorgun ve bitkindi, tek istediği evine girip yatağa uzanmak ve öylece uyumaktı. Üstelik yarın sabah uyanıp güney topraklarına yolculuk edecekti. Son bir kez kafasını kaldırıp aşağıya, Hod’un evinin olduğu yere baktı. Castmer değirmenin dibindeki odunları alıp yere fırlatıyordu ve küfürler savuruyordu. Kafasını yastığına koydu artık uyumalıydı. Gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı. Uykusu birkaç kez şeytani kahkahalar ile bölünmüştü. Sonunda uykusu bölünmeden uyandı. Gözlerini açtığında sabah olduğunu fark etti, kuşlar cıvıldıyor, çocuklar kahkahalarla gülüyordu. Yatağında bir süre öylece kalıp kuşları dinledi. Sürekli cıvıldıyordular, çok mutluydular. Dün geceki yağmur yüzünden ıslanan giysileriyle uyumuştu ve beli tutulmuştu. Ayağa kalktı ve gerindi, beline aşırı derecede bir ağrı saplandı. Üzerindeki ıslak giysileri yavaşça çıkardıktan sonra dolabındaki deri zırhını aldı, tozlarını temizledi ve yavaşça üzerine geçirdi. Uzun süredir giymemişti, dolaptan miğferini de aldıktan sonra duvarda asılı olarak duran demir kılıcını aldı ve kınına sokup beline astı. Yatağının yanındaki masanın üzerinden bir kese altını da aldıktan sonra dışarıya çıktı. Dün gece yavaşça çıktığı patikadan şimdi koşar adımlarla aşağıya iniyordu. Aşağıya indiğinde gözleri Castmer’i aradı fakat bulamadı. Yürümeye devam ettiğinde hanın arka tarafındaki mezarı fark etti. Dün gece yoktu, muhtemelen Hod’un mezarıydı. Bir an önce Riverland’dan çıkmak istiyordu. Koşar adımlarla kasabanın girişine ilerledi. Köye son bir kez baktı, bir daha dönemeyebilirdi. Kendi kendine gülümsedi, arkasını döndü ve macerasına doğru yürümeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 09, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hersijk: KuzeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin