Insanlara ve canlı olan diğer varlıklara alışmaktan nefret ediyorum. Alışıp onları üzmekten, alışıp onları kaybetmekten. Babamı ölüme uğurlamışken, sevdiğim insanı kaybetmişken, dedemi güzel bir yaşta fakat olmaması gereken bir zamanda ölümünü hiçbirşey yapamadan bekleyip öldüğünü ögrenmişken ve köpeğimin de ölü bedenini bulup hayatın tamamen bana sırtını döndüğünü görürken beraberinde getirdiği şanssızlıkların bir mesaj olduğunu anladım."Ben sana sırtımı dönmekle kalmadım, kıçımla gülüyorum." Tabii şöyle bir şet var her nefis bir gün ölümü tadacaktır. Fakat, geçmişteki yaşantımı da sayarsak hayatın bana fazla yüklendiği sonucunu çıkarabiliriz. Şimdiki zamanda her gün annemle kavga eden, buna engel olamayan ve her geçen gün annemin yakın zamanda öleceğini düşünerek bir fare misali kalbimi yavaş yavaş her yerinden kemiriyorum. Çok az bir kısmı kaldı. Aslında şu anda bile içimdeki kasırgayı tam olarak hatta neredeyse hiç aktaramıyorum. Çünkü orası da baya karmaşık. Adı üstünde "Kasırga." Yaşamaya mecalim kalmamış, hayattan tüm ümidimi kesmiş, hergün "Acaba bu gün nasıl üzüleceğim" diye geçirip duruyorum. Ama içimde bir yerde bir şey inatla bir umut besliyor. Inatla herseyin güzel olacağını, mutlu olacağımı söyleyen bir umut.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Tutam Kasırga
Non-Fictionİçinde birikmiş tüm yağmur damlaları , biriken tüm fırtınaların kasırgaya dönüştüğü , kasırganın kelimelere döküldüğü azad edilmek üzere olan bir kız.