Sabah alarmın lanet sesiyle uyandım. Bunun melodisini kim değiştirdi?? Allah'ım.. Yangın sireni gibi bu ne yaa? Bugün Pazartesi. Haftanın ilk günü. Bi kere daha lanet edip Cuma gününü hatırladım. Ne kadar da güzeldi.
Son iki ders tarih olmasına rağmen. Zaten uyuyorduk sorun yoktu yani. Halbuki ilk iki ders geometriydi. Bi kere daha hayatımın saçmalığına küfürler ederek gözlerimi ovuşturdum. Sımsıcak yatağımı geride bırakarak ayaklarımı yataktan dışarı attım.
Yerdeki igonlarımı ayağıma geçirip banyoya girdim. Aynaya bakıp kendime lanetler savurdum. Hadi Öykü, ailesi üvey olanlar öyle güzel oluyor ki.. Peki ben niye öyle değilim?
Çirkinlik desen fazlasıyla.. Salaklık desen bol bol.. Ego desen tavan yapmış.. Agresiflik desen Allah ne verdiyse..
Ama ailesi olmayanlar öyle mi? Çirkinlikten eser yok. Fazla zeki ve kurnaz. Ego ne onu bile bilmez. Uysal mı uysal biri..
Yüzüme soğuk su çarpıp odama geri döndüm. Makyaj masama geçip kalem çektim. Ailem üveydi. Yani bunu iki sene önce öğrenmiştim. Onlara çok bağlıydım. Gerçek ailem olmadığını öğrenince gerçekten çok üzülmüştüm.
Makyajım bitince saçlarımı gelişigüzel tarayıp sol taraftan alıp sağ tarafa attım. Daha sonra storu çekip pencereyi açtım dışarısı soğuktu. Hızla pencereyi kapatıp dolabıma yöneldim.
Bordo gömleğimi giyip üzerine lacivert sweatimi geçirdim. Gömleğin yakalarını dışarı çıkarıp siyah dar paçamı giydim.
Ayağıma giydiğim asker yeşili sporlarıma bakıp dudak büzdüm. Çok özensizdim bugün. Hatta fazla özensizdim. Neyse ne diyip merdivenleri üçer üçer atladım. Aşağıdaki üvey aileme bakıp ''Günaydın'' diyip kahvaltıya oturdum. Mehmet amca gazeteden başını kaldırıp gülümsedi. Üvey falan ama gerçek babam gibidir valla. Serpil teyze meyve suyunu koyduktan sonra ''Günaydın prensesim'' dedi gülümseyerek.
Biraz atıştırdıktan sonra afiyet olsun gibi şeyler zırvalayarak kalktım ve portmantodan asker yeşili montumu giyip dışarı adımımı attım.
Soğuktu. Hemde çok soğuk.. Telefonumdan rastgele seçtiğim müzikle birlikte kulaklığımı takıp ellerimi cebime koydum ve ısınmaya çalıştım.
Yerde bulduğum taşlarla oynamak favorimdi. Yine bulduğum kaldırım köşesindeki gri taşlardan birini ayağımın altına alıp ileri attım. Bunu Oğuzla yapardık hep. Benim taşlarım karşı kaldırıma giderdi. Sonra Oğuz onu getirirdi. Bunları düşünürken gözümden yaşlar damladı.
Oğuz iki sene önce babasının ameliyatı için Amerika'ya gitmişti. Söz vermişti, iki ay sonra gelecekti. Ama öğrendiğime göre orada nişanlanmıştı. 17 yaşında birini hamile bırakmış. Saçma. Kıza da yazık ulan. Oğuza yazıklar olsun. Asıl yazık olan benim aslında. Nasıl yapabilmiş?
Ağlamama bile dayanamayan adam şimdi beni gecelerce ağlatmaya nasıl dayanıyordu? Gözlerimden benden izinsiz firar eden yaşları silip ellerimi cebime yerleştirdim. Taş sokağın diğer ucuna fırlamıştı. Alacak kimsem yoktu. Bende gitmeye üşendim.
Zaten okula gelmiştim.Okulda her zamankinden kalabalık bir insan topluluğu vardı. Okulun en fame çocuğu kankamdı. Aras'ın yanına gittim. Aras beni görünce ''Günaydın Huysuzum'' diyip sarıldı.
Ona en sıcak gülümsememi gönderip ''Sanada günaydın serserim'' dedim. Ve kollarının arasından sıyrıldım. ''Ne bu kalabalık famecim?'' dedim gülerek. Bu hitabıma tek kaşını kaldırsa da ''Yeni çocuk gelmiş. Haberin yok mu?'' dedi.
''Yoktu'' dedim dudaklarımı büzerek. O sırada müdürün odasından çıkan yeni bi şahsiyet görünce ağzım aralandı. ''Ne yeni çocuğu lan? Uzay meteoru mübarek'' diye mırıldandım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH BEDENE KÜSERSE..
Teen Fiction**18.01.2016 tarihinde baslanmıstır. Batu'nun dizinde yatıyordum. Yemin ediyorum kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama şuan gıcıkların efendisinin dizinde uyuzluktan eser olmadan yatıyordum. Söyleyecektim, evet evet şimdi söyleyecektim hemde. ...