bölüm 2

12 1 0
                                    


  2. BÖLÜM

Mektupta şunlar yazıyor:

"Seni ilk gördüğümde zaman, mekan, insanlar anlamını yitirdi benim için. Sadece sen vardın orada. Gözüm, senden başkasını görmedi, kulağım senin sesinden başka ses duymadı. Bana ne yaptın böyle?

Gözlerinde kaybolmak, kalbinde var olmak istiyorum. Orada can bulmak... Nefesin olup seni yaşatmak..

Sence bunun adı nedir? Aşk mı? Eğer aşksa evet sana aşık oldum."


Elimde ki kağıda bakakaldım. İtiraf ediyorum etkilendim hem de çok. Peki kimsin sen? Neden karşıma çıkmıyorsun? Hem ne zaman, nerde gördün ki bu kadar etkilendin...?

Kafamdaki soru işaretleri durmak bilmiyordu. Son birkaç gün ne yaptığımı nereye gittiğimi düşünüyordum. Düzenli bir hayatım vardı. Her gün aynı saatte işten eve, evden işe giderim . Sadece hafta sonları, en yakın arkadaşlarım Song Min ve Hi Yorin'le her zaman ki kafede buluşuruz. Birkaç saat oturur sonra başka bir yerlere gideriz.

Ah! Yeter artık bu kadar düşünce. Yatmalıyım, işe geç kalma riskini göze alamam. Yeni yönetici yakışıklı, karizmatik ama çok soğuk biri. Suratıma bile bakmıyor. Acaba evli mi, nişanlı mı yada sevgilisi var mı diye düşünmeden edemedim. Of saçmalama Hwa Young o senin patronun. Sana ne! Bunları düşüne düşüne yatağıma girdim ve uyumuşum.

Her gün erken uyanmak çok güzel. Acele etmeden kahvaltı yapmak, güne uygun elbise, ayakkabı seçmek ve tabii ki makyaj yapmak. Muhteşem!

Her şey aynı ama bir farklılık var. Gizemli hayranımı bulmalıyım. Nasıl olacak bilmiyorum?

İşte hayat en büyük hatamı acı bir şekilde haykırıyordu yüzüme. Kendimi insanlardan o kadar soyutladım ki; apartmanın karşısında ki bakkal sahibini sokakta görsem tanımam. Alacaklarımı alır, hesabı öder çıkarım.

Karşımdaki daireye yeni biri taşınmış. Asansörde; alt komşum, kendi karşısında oturduğu komşusuna anlatırken kulak misafiri olmuştum. Oradan öğrenmiştim. Hatta dediğine göre öğretmenmiş, bekarmış, otuz yaşındaymış ve çok yakışıklıymış. Bir ara merak etmedim değil. Kendimi iş temposuna kaptırınca unutmuşum. Beni ilgilendirmiyor diye geçiştirmiştim. Ancak bu saatten sonra herkes, her şey beni ilgilendirmeli.

Herhangi bir mahallede, bir köpek bir kediyi kovalıyorsa ilk benim haberim olmalı.

Bu hırs ve kararlılıkla evden çıktım. Asansöre doğru yürüdüm. Düğmesine basıp bekledim.

O da ne bir ses mi duydum? Karşı daireden geliyordu. O yöne baktım. Yeni komşum okula gidiyor galiba. Dedikleri kadar varmış gerçekten yakışıklı. İşte fırsat ayağıma geldi. İlk onu tanıyarak başlamalıyım. Ne de olsa komşu komşunun külüne muhtaçtır. Gerçi artık kül diye bir şey kalmadı ama olsun. Yanıma geldi:

"günaydın" dedim gülümseyerek. O da aynı şekilde cevap verdi.

Ben devam ettim:

"yeni taşınmışsınız, umarım size uğur getirir." Dedim.

O da:

"umarım" dedi. Elimi uzattım:

" bu arada benim adım Hwa Young" dedim. Uzattığım eli tuttu ve gülümseyerek :

"benim adım da İl Sung, tanıştığımıza memnun oldum." Dedi.

Asansör geldi, benim girmem için öncelik tanıdı. Yakışıklı olduğu kadar kibar da diye içimden geçirdim.

Aşağı inene kadar da mesleklerimizin ne olduğunu, nerde çalıştığımızı filan konuştuk. Apartman çıkışı bana dönerek:

" çalıştığınız yer yolumun üstü isterseniz bırakabilirim?" dedi. Ben de:

" teşekkür ederim. Çok kibarsınız ama bu yolu yürüyerek gitmek bana mutluluk veriyor." Dedim.

O da peki diyip, iyi günler dileyip arabasına bindiği gibi gitti.

Hemen su bahanesiyle bakkala girdim. Selam verdim. Adam çok şaşırmıştı. Kesin başıma saksı düştüğünü zannetmiştir. Bu zamana kadar hiç konuşmayan ben bugün selam veriyordum. Şaşırması normal. Ama lütfen kısa sürsün. Daha fazla şaşkın bakışlara maruz kalmak istemiyorum. Dolaptan suyu aldım parasını ödeyip çıktım.

Yol boyu gördüğüm küçük çocuklara gülümsüyordum. Onlarda bazen gülümseyerek bazen de el sallayarak karşılık veriyorlardı. Çok güzel bir duyguydu. İçim huzurla doluydu.

İşyerime geldim, resepsiyonda ki kızlara selam verdim. Onlar da şaşırmışlardı. Böyle bir giriş beklemiyorlardı benden.

Kendini beğenmiş birisi değilim sadece tanımadığım insanlarla gereksiz konuşmalar yapmak saçma gelirdi. Bu sabaha kadar...

Masama geçip rutin işlerimi yaptım. On dakika sonra yönetici geldi :

" Günaydın"

diyip benim cevabımı beklemeden odasına geçti. Kendini beğenmiş diye geçirdim içimden ( hiişşşştt! Aramızda kalsın ). Bende ardından odasına girip raporları verdim. Bugünkü programını okudum:

" tamam, çıkabilirsin" dedi.

Bende selam verip çıktım.

Bugün yine doluydu. Toplantılar, görüşmeler, telefonlar bitmek bilmiyordu.

Nihayet öğle arası geldi, çok acıktım. Yöneticiye haber verip yemekhaneye indim. O gelmedi. Tabağımı aldım, boş bir yere oturdum. Her yer doluydu. Sonra bir kız geldi yanıma;

"oturabilir miyim? Dedi. Bende:

"tabii ki" dedim.

İyi birine benziyordu ama yinede kimseye güven olmuyor artık. Sessizlikten sıkılmış olmalı ki adını, hangi katta çalıştığını söyledi. Bende ona söyledim. Tabii yeni yöneticiyi gördüğünü, çok şanslı olduğumu söyledi. Ne şans ama.

Yemeğimi bitirip işimin başına döndüm. Gelir gelmez telefonlar susmak bilmiyordu. Elimde ki notları hatırlatmak için odasına girdim, boştu. Nereye gittiğini düşünüyordum ki içeri girdi. Sessiz bir şekilde masasına oturdu. Notları verip çıktım. Akşam olmuştu bile. İşlerimi bitirmiş hazırlanıyordum ki Hwa Young telefon edip odasına çağırdı

2. BÖLÜMÜN SONU  


Her Güne Bir MektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin