bölüm 4

4 1 0
                                    


  4. Bölüm

Uyandığımda nerde olduğumu çıkaramadım. Biraz daha dikkatli bakınca hastane odasında olduğumu anladım. Hafifçe uzandığım yerden doğruldum. Yastığı sırtıma dayadım. Başım ağrıyordu. Elimi başıma götürdüğümde sarılı olduğunu anladım. Etrafa göz attım. Küçük bir oda, yatağımın sol tarafında deri koltuklu küçük bir kanepe, sağ tarafımda ise koluma bağlı serum vardı. Yatağım pencereye yakındı. İçerisi, güneş vurduğu için aydınlık.. Pencerenin önünde de uzun bir ağaç... en üst kısmını, en yüksek kısmını görüyordum ve hala dimdikti. Arada birde rüzgar esiyordu... Ağaç saçlarını rüzgara doğru savuran bir genç kız edasındaydı...

Birkaç dakika sonra hemşire geldi kontrol için:

-"Merhaba. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

Bende " başım da hafif bir ağrı var. Onun dışında sanırım iyiyim" diye karşılık verdim.

O da "normal, başınızı çok kötü çarpmışsınız. Çok kan kaybettiniz. Kansızlık probleminiz de varmış. Neyse ki sizi getiren beyefendinin kanı sizinkiyle uyuyordu. Yoksa iyileşmeniz uzun zaman alabilirdi." Dedi.

Ben şaşırmıştım. Birini görür gibi oldum ama sonrasını hatırlamıyordum. Hemşireye dönüp:

"peki o beyefendi nerde şimdi?" diye sordum.

"kan verdikten sonra gitti." Dedi. Üzülmüştüm, bana yardım ettiği için bir teşekkür bile edememiştim.

Hemşire yanıma yaklaştı, tansiyonumu ölçtü, serumumu kontrol etti :

" güzel şimdilik bir sorun yok" dedi gülümseyerek.

Ben de teşekkür ettim. Tam çıkıyordu ki çantamı istedim. İçinden, işyerimin kartını çıkarıp ona uzattım. Arayıp durumumu bildirmesini rica ettim."

Patronumun, benim işten kaytardığımı düşünmesini istemem doğrusu.

Hemşire iyi biriydi, beni kırmadı. O çıkınca çantama göz attım. Elime küçük bir kağıt ilişti :

" Ben her zaman yanındayım. Sen beni görmesen de bilmesen de hep seninleyim." Yazıyordu.

Gözümden bir iki damla yaş süzülse de gülümsüyordum. Mutluydum. Emindim beni getiren oydu. Ve şimdi onun kanı damarlarımda dolaşıyor, beni yaşatıyor.

Elimde ki kağıdı sıkı sıkı tutuyordum. Düşüncelerle dışarıyı seyre daldım.. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum.

Bir öksürük sesiyle düşüncelerden uzaklaştım. Başımı çevirdiğimde Hwan Cho :

" on beş dakikadır beni fark etmeni bekliyorum. Öyle dalmışsın ki, öksürmekten başka çare bırakmadın bana. Seni bu kadar düşündüren şey nedir?" elimde ki kağıdı göstererek:

" Yoksa elinde ki kağıt mı?" diye sordu.

ben suçlu çocuklar gibi elimdeki kağıdı saklamaya çalışıyordum. Cevap veremedim. Anlamış olmalı ki yanıma geldi. Yatağın ucuna oturdu.:

" her neyse özel hayatın beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren işini iyi yapman. Eee! Nasıl oldu bu olay anlat bakalım."

Ben anlamamış gibi baktım " hastane, başında ki sargı... bunlar bir şey çağrıştırıyor mu zihninde? Yoksa , yoksa! Hafızanı mı kaybettin."dedi alaycı bir tonla..

Ben de " A şey... dün akşam, saati kurmayı unutmuşum. Sabah haliyle geç kalktım. Hemen hazırlanıp çıktım. Koşmaya başladım. Önümde ki taşı görmeyince düştüm. Sonuç; hastanedeyim ve başımda bir sargı. Umarım cevabım tatmin etmiştir sizi." Dedim.

Hiç istifini bozmadan " evet. Tatmin oldum." Dedi .

sonra devam etti: " peki seni buraya kim getirdi?" dedi.


"orası muamma. Ben de bilmiyorum kim olduğunu. Dur bir dakika aslında hemşireden öğrenebilirim. En azından teşekkür ederim. Ne de olsa hayatımı kurtardı."

" hayatını mı kurtardı. Alt tarafı seni bulup hastaneye getirdi. Her insanın yapması gerekeni yaptı yani."

" sadece hastaneye getirmekle yetinmemiş, hemşirenin dediğine göre bana kan vermiş."

" kan mı? Çok kötü düşmüş olmalısın o halde. Ben de çok önemsememiştim. Hatta kaytardığını bile düşünmüştüm."

" ne! kaytarmak mı?" şaşkın ve bir o kadar kızgındım. Kısa bir durgunluktan sonra sakin bir şekilde devam ettim:

" böyle düşünmeniz normal aslında. Sadece iki gün siz geleli ve bu kısa sürede kimse kimseyi tanımaz."

"kesinlikle!" dedi. Ukala...


onun yüzünden asıl konuyu unutuyordum. Benim o hemşireyi bulmam gerekiyor. Hem de hemen! Hwan Cho'ya dönüp:


"bana o hemşireyi bulabilir misiniz?" dedim.

" hangi hemşireyi?"

"siz beni dinlemiyor musunuz? Her neyse. Beni kontrol eden hemşireyi diyorum. Beni getiren kişiyi o hemşire biliyor."


"Tamam buluyum. Peki ismi ne?"

"İsmi... ismiii.... Şeyy ... neydi ki ? inanmıyorum! Niye bu kadar dikkatsizim ben"

elimle yüzümü kapattım. Kendime kızıyordum.

Hwan Cho ellerimi yüzümden ayırıp:

" dert etme bu kadar. Tekrar kontrole gelir nasıl olsa. O zaman sorarız." Dedi, gülümseyerek.

Beş on dakika sonra ayağa kalkıp ellerini cebine koydu, etrafına bakındı sonra bana dönüp:

"ben bir kahve alıp geleceğim. İstediğin bir şey varsa sana da alabilirim" diye sordu.

"hayır. Teşekkür ederim?" dedim.

"pekala" diyip odadan çıktı.

O gidince, ben de ne kadar dikkatsiz olduğumu düşünüyordum. Daha dün sabah kendime söz vermiştim, her şeye dikkat edeceğime dair.. şimdi ise tutamadım. Başımı çarptım acaba ondan mıdır? Yok canım öyle olsaydı hiçbir şey hatırlamazdım.

Hwan Cho gelmişti. Elinde kahvesiyle yatağımın yanındaki kanepeye oturdu. Bacak bacak üstüne attı, arkasına yaslandı, kahvesinden bir yudum aldı ve gözlerini bana dikip :

" senin ailen yok mu yada arkadaşın ?Dikkat ettim de benden başka kimse gelmedi seni ziyarete."

Ne aile mi, arkadaş mı? Onlar da nesi. Aslında ben gökten zembille indim, gizli bir görev için. Dünyada ne kadar bencil, ukala, insan varsa onları yok edeceğim. ( HA HA HA ( kötü kadın kahkahası) ) dedim içimden.

"ailem de var arkadaşlarımda; ama onları gereksiz yere endişelendirmek istemiyorum. Hem yarın çıkacağım zaten. Bu arada yeterince meşgul ettim sizi isterseniz gidebilirsiniz." Biraz sitem vardı bu son sözlerimde.

"E! yanında kim kalacak peki?"

"sana ne?" Bu da içimdeki ses:

"başımın çaresine bakabilirim. Ben yalnız yaşıyorum zaten. Tek başıma idare edebilirim."

" Bilmem farkında mısın ama şu an hastasın ve tek başına nasıl idare edeceksin. Neyse . Bu kadar gereksiz konuşma yeter. Burada kalıyorum. İtiraz istemiyorum ne de olsa sağ kolumsun. Sana bir şey olduğunda yeni asistan aramakla uğraşacak vaktim yok" dedi.

Ben de başımı eğdim peki dedim. Son sözleri sinirlendirdi. Hıh!Benim gibi birini aramak, çölde su aramaya benzer beyefendi. Ben olmazsam, senin üst düzey yöneticiliğin hiçbir işe yaramaz. Onu getir, bunu getir, sunum hazırla, rezarvasyon yap, bilet al, toplantı düzenle derken iyiydi ama. Köle gibi çalışıyorum karşılığında bir teşekkür bile etmedin. Neyse o kadar da abartmayım değil mi? Beni ailesiyle ve arkadaşlarıyla olan kutlamaya davet etti. Hadi bu sefer es geçiyim bari.


Aslında içten içe seviniyordum. Yalnız kalmayacaktım. Hem birbirimizi tanımak için iyi bir fırsat. ( sakın yanlış anlamayın; Hoşlandığımdan değil, patronum olduğu için. Değişik birini tanımak güzel olmaz mı? ) bu fırsatı tepmek aptallık olur.


Akşam olmak üzereydi. Güneş, bir sanatçı edasıyla yavaş yavaş çekiliyordu bulutların arasından, rengarenk...

Hwan Cho ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Cama sırt üstü yaslandı, ellerini göğsünde birleştirip bana baktı:

4. BÖLÜM SONU  



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 18, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Her Güne Bir MektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin