Kuzeyden esen dondurucu rüzgar, ahşap evlerin yanında ki ağaçların dallarını ürpertici bir şekilde hareket ettiriyordu.Yapraklar yol üzerinde uçuşuyordu.Gece üzlerine bir sis gibi çökmüştü. Yıldızlar, gökyüzünde fütürsuzca parıldayarak göz kamaştırıyordu. Her saat başı çalan klise çanlarının sesi küçük Kayaburnu kasabasının dar sokaklarında yankılanıyordu. Karanlık sokakları aydınlatan tek ışık gökyüzünde ki parıltılar değildi. Ahşap evlerin kapı direklerine asılı gaz lambaları sokağı aydınlatmaya yetiyordu. Karanlıkta, direklere asılmış gaz lambaları sokağın sonlarına doğru yan yana asılmış küçük birer ışık hüzmesi gibi görünüyordu. Yolun üzerinde ki ahşap evler, toprak yollar kasabanın kasvetli havasına uyuyordu.
Bay Alfie'nin ona söylediği sözler beyninde dolanırken ne ara ormandan çıkıp, kasaba yollarında yürüdüğünü anlamamıştı bile. O ciğerlerine dolan korku hissi hemen ormandan çıkması için bir tetikte bulunmuştu ve şimdi ise evinin önündeydi. Derin bir nefes alıp samur kürkü pelerinin başlığını kafasından sıyırıp omuzlarına dökülmesini sağladı. Küçük pejmürde evinin ahşap panjurları kapatılmıştı ama çok az bir ışık hüzmesi panjur arasından sızarak gözlerine çarpıyordu.Lay şömineyi yakmış olmalıydı. Bacasından tüten gri duman bu düşüncesini kanıtlıyordu. Lay kapı girişine her zaman yanan bir mum koyardı diğer kasaba evleri gibi yol kenarında olmadığı için bu bölge her zaman karanlık olurdu. Sehun bitmiş iki mumun yanına koyulan yeni mumu gördüğünde iç çekti.. Lay o gelene kadar üç defa mumluğu değiştirmiş olmalıydı. Kapı girişinde yanan mumun hizasına gelip dudakları arasından bir nefes üfledi ve mumun ateşinin titreşerek sönmesini sağladı.
Kapıyı itip içeri girdiğinde anı sıcak hava dalgasıyla karşılaşan vucudu mayışmıştı. Taze buğday kokusu evin her tarafına yayılmıştı. Lay her zaman ki gibi aşçılığını konuşturmuş olmalıydı.Lay'in keskin bakan gözleri ve hafif kaslı vücudundan dolayı sert bir yapısı var gibi görünsede, tarlalarda ki en yumuşak pamuktan bile daha yumuşak bir kalbi vardı. Bir gül kadar nazlı olsada dikenleri de bir o kadar sert ve acımasız olabildiği zamanlar da oluyorudu. Lay'in belirli bir işi yoktu. Eve sadece Sehun'un terzi çıraklığından kazandığı bir kaç altından başka bir şey girmezdi. Halk kesiminin 'karnını doyurabilenler' kısmına girdikleri için şükretmeliydi.
Ne pahalı mücevherlere sahiptiler ne de bir kaç yüz dönümlük verimli arazilere sadece karınlarını doyurabildikleri sıcak bir eve sahiptiler. Sehun için bu önemli bir avantajdı en azından dışarıda ki evsiz insanlardan daha şanslıydılar. Lay bunu bir avantaj olarak görmüyordu her zaman bardağın boş tarafına bakardı. Bir yemek tuzsuz diye kötü eleştirilerde bulunurdu mesela ama karnını doyurduğu için şükretmezdi. Dam akıyor diye şikayetlenirdi, kendini sıcak tutan bir ev var diye düşünmezdi. Bir zorluğu en iyi aşmanın yolu o yolu en iyi şekilde değerlendirmekti ama Lay bununla ilgileniyormuş gibi görünmüyordu. Zorlukları aşması için bir adet Sehun onu bekliyor olacaktı.
Ev çok büyük olmasada iki kardeşe yetiyordu. Tahta oymalar ile evi kendilerince süslemeye çalışmışlardı. Panjurlarında ki saksılar, salonun ortasında kalan taş bir şömine, şömine yanında ki içi odun dolu bir kasa ve salonun batı kesimini boydan boya saran bir sedir, duvarlarına geceleri aydınlatmak için asılmış gaz lambalarından oluşuyordu. Köstebek derisinden yapılmış ayakkabılarını kapı girişine çıkarak geçen yıl av mevsiminde vurduğu ayının postuna ayaklarını bastı. Sıcak ve yumuşak his ayak parmaklarını rahatlatmaya yeterken salonun eşiğinden içeri girdi. Lay demir tepsiyi şömine yanında ki tahta taburenin üstüne koyarken Sehun da pelerini çıkarmak için soğuktan renk değiştirmiş ellerini boynundaki iplere getirdi. Seri hareketlerle çözerken Lay Sehun'a baktı.
"Geç kaldın." Lay kaşlarını alnının ortasında birlestirmiş Sehun'a kızgın bir surat ifadesiyle bakıyordu. Bu kasabada sanki hiç iş kalmamış gibi ormanın diğer tarafında yabancı bir kasabada çalışması yetmiyormuş gibi bir de geç saatlere kadar çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Kingdom (SeKai)
Fanfiction"Hayatım boyunca asla diz çökmemem gerektiği öğretildi bana Sehun. Bir Kral için prestij kaybıydı. Onur sarsıcıydı. Bunu hep böyle bildim ve böyle yaşadım. Bütün dünyanın orduları toplanıp karşımda dikilse bile diz çökmeyeceğime dair kendime yemin e...