"Hadi bacım gelin içeri. Donmuşsunuzdur soğuktan" dedi. Songül " Peki "deyip,Ahmet'i yanına çağırdı ve komutanın arkasından içeri girdiler. Komutan, çekinerek sordu :"Baban askermi?" Songül başını salladı. "Babam asker,annemde hemşire. Bizde Ahmet 'le cephane taşıyoruz. İki ay önce kardeşim savaşta öldü. Annem kardeşim ölmeden önce Ahmet'i askere göndericekti. Ancak kardeşim Orhan ölünce Ahmet'i de göz ardı edemem deyip benimle birlikte cephe cephe dolaşıp cephane taşımasına karar verdi. Babam bu cephede askerlik yapıyor. Bizde onu ayda bir kere olsa bile görmek için bu cepheye cephane taşıyoruz." Komutan duyduklarına şaşırmıştı. "Babanızın adı nedir?"."Mehmet komutanım. Kendisi başçavuştu. En azından aldığımız son mektupta bunu dile getirmişti. Siz babamı tanırmısınız?"Komutan donup kalmıştı. Songül'ün son kurduğu cümle kulaklarında çınlıyordu. Yavaş yavaş gözleri dolmaya başladı. Dün şehit verdikleri başçavuşun adı Mehmet'ti. Bu kızcağızın babası olabilirmiydi? Derin bir nefes aldı ve Songül'ün gözlerine bakarak konuşmaya başladı. Ahmet'se orda oturmuş onların konuşmalarını dinliyordu ancak anlamıştı. Songül babasının adını söylediğinde komutanın gözlerinin dolduğunu anlamıştı. İçi kan ağlıyordu. Sesini çıkarmıyordu ancak abisinden sonra babasını kaybetmek...Bu yaşta onun için ölüm demekti.
"Sanırım babanızı tanıyorum. Dün bir başçavuş...Bir başçavuş..."kelimeler boğazında düğümleniyordu."Dün bir başçavuş kaybettik. Adı Mehmet'ti."Komutan duraklayıp Songül'ün gözlerine baktı. Ağlamak üzereydi." Lakin o başçavuşun kesin baban olup olmadığını bilmiyorum. Mehmet adında üç başçavuş daha var. Hatta birini kardeşim gibi tanırım. Esmer, uzun boylu bir kahramandır Mehmet. Daha yirmi sekiz yaşlarında. Ancak ününü bu civardaki tüm köyler bilir. O şimdi asker hastanesindedir. İsterseniz sizi yanına götüreyim belki babanızı tanıyordur. Belki de babanız odur. "Songül gözlerini sildi ve Ahmet'e dönüp gitmek isteyip istemediğini sordu. Ahmet kabul etti. Komutan onları Hasan adında bir askerle asker hastanesine gönderdi. Onları hastanenin girişimde bırakıp içeri girdi ve biraz sonra yanında bir askerle döndü." İşte Mehmet başçavuş budur "dedi. Songül bir anda ağlamaya başladı. Ahmet'te onun gibi hüngür hüngür ağlıyordu. Mehmet merakla sordu:"Neyiniz var? Niye beni çağırdınız?" Songül boynunu eğerek "Bizim babamız başçavuştur. Adı Mehmet. Biz her hafta buraya cephane taşırız. Babamızı görmek için. Ama bu gelişimizde... bu gelişimizde babamızı bulamadık. Komutan dün Mehmet adında bir başçavuşun öldüğünü söyledi. Bizi sizin yanınıza gönderdi. Mehmet adında ki diğer başçavuşları tanıdığınızı ve sizin adınızın da Mehmet olduğunu söyledi. Bizde yardım almak için sizin yanınıza geldik."dedi.Başçavuş kıza umutla baktı ve gözlerinin içi dolarak cevap verdi:" Ben sizin babanızı tanıyorum.
Bana hep annenizden ve sizden söz ederdi. Sizi ne kadar çok sevdiğini anlatırdı. Ancak... Ancak bir hafta önce hayatını kaybetti." Ahmet duyduklarından sonra hıçkıra hıçkıra ağlayarak başını Songül'ün omzuna yasladı. Bir süre bu şekilde kaldılar. Ahmet yavaş yavaş ablasını itti ve başını kaldırdı. " Abla ben şehit olucam. Abimle babam gibi asker olucam,sonrada vatan için şehit. " Ablasına sımsıkı sarıldı. Sonra Songül'ün kucağından atladı ve asker abinin elini tutup asker hastanesine girdi.
İki sene sonra...
"Annecim,ablacım sizi çok uzun süredir haber vermeyip meraklandırıyorum. Ancak burası çok karışık. Düşman nefes aldırmıyor. Ağır donanmalarıyla topraklarımızı kuşatma altına aldılar. Halk fakir. Cephane az. Bizde elimizden geldiğince savaşıyoruz. Eğer ben bu savaştan geri dönemezsem, şunu bilin ki hepinizi çok seviyorum. Ben bu yola şehit olmaya çıktım. Vatan topraklarını düşmandan temizlemek için babam ve abim gibi bu yolda ölüp gidicem belki ama peşimizden gelicek nesile bu vatanı bırakmak bizim görevimiz. Sizi çok seviyorum canım ailem. Küçüklerimin gözünden büyüklerimin elinden öperim."
Ahmet bu mektubu yazdıktan bir ay sonra yaralanan arkadaşını hastaneye taşımaya çalışırken bir düşman tarafından vurulmuş ve ağır yaralanmıştı. Arkadaşıyla birlikte hastaneye kaldırılmış ancak ikiside hayatını kaybetmişti.Ailesi mektubunu alınca göz yaşlarına boğulmuştu. Ancak vatan yavaş yavaş düşmanlardan kurtulmakta, düşman gemileri Türkler tarafından batırılmaktaydı. Aynı Ahmet gibi yüz binlerce şehit verilmiş ancak vatan toprakları temizlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtuluş Savaşındaki Küçük Kahraman
RandomSavaş çok büyüktü. Vatan toprakları yavaş yavaş parçalanmakta, şehitler verilmekte, halk çocuk, yaşlı demeden cepheden cepheye cephane taşımaktaydı. İşte Ahmet 'te o çocuklardan biriydi. Daha sekiz yaşındaydı. Babası cephede savaşırken annesi hemşir...