Ben idil... Annemi ve babamı kaybedeli 1 ay olmuştu ve ben hala kendime gelememiştim. Bir süre geçtikten sonra artık hayata devam etmeliydim ve birkaç iş ilanı bakmak için internete girdim ve bir mail aldım. Mailde ki mesajda kuzenim olduğunu söyleyen ve benimle görüşmek isteyen biri vardı. İlk başta inanmadım. Babamın avukatı olan Emir bey'i aradım ve hemen yanına gittim, konuyu anlattım oda her şeyi anlattı, aslında babamın bir ailesi olduğunu, babam dedemin istemediği biriyle evlendiği için onu evlatlıktan silmiş ve ülkeyi terk etmesini istemiş. Babamda annemle beraber Türkiye'ye yerleşmişler, daha sonra da babamın ölmeden önce bana bıraktığı mektubu verdi.
Eve geldim ve hemen bilgisayarın başına geçtim hemen cevap yazdım. Ondan cevap gelmesini beklerken babamın bıraktığı mektubu aldım ve okudum. Mektupta beni çok sevdiklerini her zaman yanımda olduklarını yazmışlar ve benim bilmediğim gerçekleri yazmış dedemi amcamı ninemi hepsini anlatmış. Newyork'da bir cafesinin olduğunu ve orayı benim işletmemi istemişler. Sanki tüm olacaklar içine doğmuş gibi... sonra bir ses, mailime cevap gelmiş.
" Ben Robin sen benim amcamın kızısın, seni merak ediyorum müsaitsen seni görmek istiyorum" dedi biraz çekindim ama bende onu görmek istediğim için hemen "tamam" dedim. Üstüme hemen düzgün bir şeyler giydim ve açtım.
Biraz heyecanlandım. Onun bozuk bir Türkçesi vardı, belli ki daha yeni yeni öğreniyordu Türkçeyi. Ogün sabah kadar konuştuk. Aradan 5 ay geçti ve beni Newyork'a çağırdı. Vize pasaport derken bir ay daha geçti. Ve şuan havaalanına doğru gidiyorum. Hem ailemi görmeye hem de babam ile annemin aşklarına şahit olan yerleri görmeye gidiyorum. Elveda Türkiye, görüşmek üzere...
Benim hikâyem işte tam da uçaktan inerken kulağıma gelen fısıltı ile başladı. Bu bir müziğin fısıltısıydı ve bu bana şans getirecekti. Ta ki kuzenim Robin saat farkını unutana dek. Oyüzden havaalanında beklemek zorunda kalmıştım. İngilizce tam bilmiyorum ve kimseyi tanımıyordum bu yüzden burada beklemekten başka çarem yoktu.
Aradan bir kaç saat geçtikten sonra sıkılmaya başladım ve müziğin geldiği yöne doğru gittim bir kaç sokak sarkıcısı şarkı söyleyip dans ediyor ve çevredekiler eşlik ediyordu bu çok hoşuma gitmişti, bende onlara katıldım ve zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Bu sırada karşımda beni izleyen birini fark ettim siyah şapkalı siyah tshırt ve yırtık kotlu çocuk o an beni benden almıştı. Ama Onu tanımıyor ve dilini bilmiyordum bu yüzden birazda korkmuştum ve geri bekleme alanına gittim. uçaktan ineli 3 saat olmuştu ve hala almaya gelen kimse yoktu. Bir süre orda bekledikten sonra elindeki kâğıda adımı yazan bir adam gördüm ve yanına gittim "bu kişi benim " dedim ve adam bana gayet iyi bir Türkçe ile "ben David özür dilerim geç kaldık beyefendi sizi bekliyor, gidelim" dedi ve valizimi aldı. Aklımda bir sürü soru vardı.
-Robin nerede
- Robin niye kendi gelmedi de bu adamı gönderdi?
- bu adam böyle iyi Türkçe konuşmayı nasıl öğrendi?
Arabaya biner binmez merak edip hemen sordum. "Böyle iyi Türkçeyi nasıl öğrendiniz?"
Adam yine mütevazi bir şekilde "başkandan yani beyimizden öğrendim" dedi ve ben yine bu beyi merak etmeye başlamıştım. Gideceğimiz yer havaalanından çok uzaktı yada yorgun olduğum için uykuya dalmışım.( burayı pek hatırlamıyorum.)
Uyandığımda bir odada koltukta uyuyordum ve başucumda bir nefes hissettim başımı kaldırıp baktığım da ise o köpekle göz göze geldim ve o anki korku ile bağırmaya başladım odanın içinde kaçmaya çalıştıkça bana doğru geldi çok korkmuştum ki o sırada odaya beni havaalanından almaya gelen bey geldi ve bana " sakin ol bir şey yapmaz seni tanımaya çalışıyor oyun yapıyor" dediyse de ben hala korkunun etkisindeydim ve "alın bu köpeği ısıracak beni " diye bağırıyordum ki o beyefendi dedikleri geldi. O Robin Onu gördüğümde o kadar sevinmiştim ki bu bizim ilk yan yana gelmemizdi. Daha öncesinde birçok kez internet üzerinden görüşüyorduk sadece mesafeler yüzünden yan yana gelemiyorduk bir süreliğine de olsa yan yana gelmiştik ve iki kuzen olarak yapacağımız çok planımız vardı ama öncesinde benim dinlenmeye onunda beni eve götürebilmesi için havanın kararması lazımdı.
Hava karardı ve eve doğru gidiyoruz. Eve yaklaştığımızda arabanın farını kapattık ve arka koltuğa geçtim. Robin'in paltosunu üstüme örttüm, çünkü yapımcının beni görmemesi lazımdı.. Eve girdik ve direk odaya çıktık. Odaya çıkar çıkmaz kendimi yatağın üstüne attım. Robin kendine yere yatak hazırladı bana da kendi yatağını verdi. Sonra robinle oturduk konuştuk zaman nasıl geçti anlamadık ve o arada uyumuşuz ben onun ayakucunda ben onun ayakucumda. Sabah 8 gibi bir kapı seni duydum sonra geri uyumuşum sonra bir sıcaklık hissettim biri üstüme battaniye örttü bir an babamın sıcaklığını hissettim ama o Robin'di, aynı babam gibi sonra ben ona gülümseyerek baktım ve robin " hayal değilmişsin" dedi güldü. Sonrada " ben duş alacam biraz daha uyu sen " dedi. O duştayken kalktım ve onun imza gününde giyeceği kıyafeti hazırladım kravatını seçtim o duştan çıktığında "bak bugün de ben seçtim" dedim ve
Güldü "benim bir tanecik kuzenim" dedi. Daha sonra Robin ben aşağı iniyorum bir bakayım yapımcı Antony gelmiş mi daha sonra sana seslendiğimde inersin" dedi. Bende" sen bu evde tek yaşamıyorsun sonuçta ben bir otel bulurum bugün" dememe kalmadı beni susturdu ve " sen benim kardeşimsin ailemsin her şeyden önce hem birazdan bizim çocuklara da seni söylicem eğer kabul etmezlerse bende seninle giderim" dedi ve güldü. O kadar içten ve sıcaktı ki çok şanslıydım öyle bir kuzenim olduğu için. Daha sonra robin aşağı indi. Bende odayı topladıktan sonra pencereden dışarı baktım ve o güzel havanın yeşilliklerin ahengine daldım ve içimden kendi kendime " ben robin için buraya geldim ve ninemi amcamı da görmek istiyorum, acaba beni görmek ister mi , acaba nasıllar , İstanbul'a dönmeden onları da umarım görebilirim " diye düşünürken robin bana sesleniyordu. " kuzeeeen kuğğğzen gel seni tanıştıracağım kişiler var " diye bende hemen üzerime bir hırka alıp hemen çıktım odadan ve merdivenden " geliyorum" diye seslendim.
Aşağı indiğimde ise robin'in gruptan arkadaşları beni selamladı ve ben çok şaşırmıştım hepsi aynı anda Türkçe olarak " merhaba hoş geldin" dediler bende yine aynı şaşkınlıklar onları selamladım ve robin'e " arkadaşların Türkçeyi nerden biliyor" diye sordum robin "seni ilk bulduğumda seninle konuşabilmek için dil kursuna gittim evde derslere çalışırken birkaç kelime duydular ve öğrendi bunlarda" dedi. " hmmmm şimdi anladım " dedim ve hepsi güldü.
Anlaşılan beni eve kabul etmişlerdi ama bir kişi hariç yapımcı beni bilmiyordu bilmemesi gerekiyordu.
Bu sırada kapı çaldı ve Leo kapıya bakmaya gitti gelen yapımcı Antony'di. Beni hemen Leo'nun odasına çıkardılar çünkü bay Antony'nin ilk bakacağı yer Robin geç geldi için onun odasıymış. Neyse ben Leo'nun odasında beklerken bunlar beni unutup imza gününe gittiler ve ben ne olur ne olmaz diye bu odadan çıkmadım. 1 saat 2 saat 3 saat derken saat 4 oldu Sabahtan beri bir şey yemediğim için biraz yorgun düşmüştüm ve koltuğa kıvrılmıştım hemen uyumuşum oracıkta sonra birden uyandım ve " hiç ses yok inip bir şeyler hazırlayım kendime dedim " aşağı inerken fark ettim ki ben içerde rahat olabileyim diye perdeleri kapatmışlar. Önce karnımı doyurdum daha sonrada akşam yemeğini yapmaya başladım. Onlara yanımda getirdiğim birkaç malzemeden Türk yemeği yaptım. Masayı hazırladım. Uçak yorgunluğunu üstümden hala atamamıştım ve bir kırgınlık vardı bedenimde ki uyuya kalmışım oturduğum koltukta. Uyandığımda ise çocuklar gelmiş yemeklerini yemişler ve üst kattaki kayıt odasında çalışıyorlardı. Biraz çekinsem de merdivenlerden çıkarken kulağıma takılan sözleri bende mırıldanmaya başladım, ve sesimi duyduklarında çok şaşırmışlardı.