Yine her zaman ki gibi sabah tıraşımı oldum, saçımı yaptım servisi bekliyorum. Her zaman dakikalarca geç gelen servis benden önce kaçmış gitmiş. Gitmezsek olmaz, işten atılma korkusu var. Mecburen yolda araba bulup gidecez. Ne yaptım ettim, buldum arabayı sağolsun aldı beni götürdü işyerine bıraktı. Şefle her sabah toplantı yapıp öyle dağılırız. Yine her zaman ki gibi dağıldık sahil barı açtık temizliğini yaptık. Servise açıldı bar, tam saatinde. Biz bir beş dakika mola verdik barın arkası mutfak kapısının tam önü. Barın yanında restorant var. Restorantın mutfağının karşısında oturuyorum. Arka yoldan yani tam karşımdan biri geliyor. Ben de o sıra telefonumla uğraşıyorum. Başım aşağıda, ayak seslerini duyunca şeftir diye düşünüp ayağa kalktım günaydın derken bi baktım; o. "Kusura bakma şef sandım." diyip sabah sabah rezil oldum. O mutfağa geçti ben bara yöneldim. Ordan bir tepsi bulup sahile indim, bir şey isteyen, gelen giden var mı bakayım diye. Saat oldu 10.30. Sahil restorantın servisi 12 de açılacağına göre benim şu kızı görmeme daha var en iyisi ben yine bir tur atıp dinlenme yerine, mutfağın karşısına oturayım diye düşündüm iyi de etmişim tam mutfağın için de salatalık soyuyor bizim aşçıların güzel, yeni çırağı. Benim de yapacak bişeyim yok beş dakika boyunca nedense salatalık soymasını izledim... Sol yanından alıyor ince ince soyuyor sağ yanına koyuyor. Neden bilmem ama bu bana acayip güzel geliyordu en azından o an. Saat 12 oldu sonunda bunlar yemekleri standa koydular self-servis herkes istediğinden alıyor. Standın tam karşısında lokma yapılan bir tezgah gibi makine var, bu kız bu sefer de lokma yapmaya çalışıyor. Ben ilk başta meraktan gittim baktım ne var ne yok? Nasıl bir şeydir bu makine diye. Sonra ben de anladım asıl amacımın makine olmadığını. Tam sahile giden yolun kenarında bir tezgah. Yol dediğim, iki kişi aynı anda geçemiyor. Ama sahil tıklım tıklım dolu. Aynı yoldan üç kişi geçtiler yemek servisi açılınca. Zaman geçti hava sıcak. Gidim kıza sorayım bakalım birşeyler içer mi? Gittim yanına hiç olmadığım kadar kibar bir şekilde; "sprite içer misin?" diye sordum. Evet dedi. Kendime hazırladığım limonlu, buzlu hatta tuzlu süper sprite'ı kıza kaptırdım. Dinlenme yerine elimde boş tepsiyle gittim oturdum acaba ismini nasıl öğrenirim diye düşünmeye başladım. Gidip sorayım dedim. Terslerse ki o da bir Türk kızı olağan bir durum. Başkasına sorsam, otel gıybetten geçilmiyor. Düşün düşün en son kendine sormaya nasıl olduysa karar verdim. Ben utangaç çekingen bir insanım. Buna nasıl karar verdim, cesaret ettim hala anlayamadım. Gittim yanına yeni bir içecek verdim bu seferki sade sprite ama müşteriye götüreceğim di. Mecburen verdim müşteriye de pardon efendim unuttum yenisini getireyim hemen diyip döndüm geri. Tabi ben bu spite'ı verirken boş durmadım, nasıl olduysa ' isminizi lütfeder misiniz?' deyi verdim. Ben ismimi herkese vermem dedi. Bir tripli havayla. Aha sıçtık dedim. Bu olayda iş iddaya bindi sanki. Gittim birinden ismini öğrendim. Hiç te zor olmadı. Bir düşündüm, dedim boşuna atar yedik. Neyse ya boşver devam et, akşam üstü oldu mesayi bitti servisleri bekliyoz. Kız orda gittim yanına Meltem nasılsın? Seni yeni gördüm nasıl geçti? Gibi bence saçma sorular sordum. Çünkü kızın her anını takip ettim. Sen benim adımı nerden öğrendin diyip bi atar daha yaptı. Konuştuk bir iki dakika 'bu ara da ben de Şükrü, diyip uzattım elimi. Klasik tanışma faslı memnun oldumlar falan formaliteden. Servis geldi bindik servise. Benim köyüm yakın onun kaldığı yer uzak ben indim. Başladım söylenmeye neden bu kadar erken bitti bu gün? kahretsin! Falan. Eve gittim düşündüm nasıl öğrenirim soy ismini ve arkadaş oluruz diye. Boş ver dedim kendi kendime yarın hallederim diyip yattım uyudum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kıvılcım Olucak Mı?
MizahHenüz on yedi yaşında olan ve okul masraflarını çıkarmak için yazın otelde çalışan bir genç. Başına geleceklerden habersiz her gün işe gidiyor, her sabah "bu gün de bitsin, eve gidip yatalım artık" diyerek günlerini geçirmeye çalışan, çalıştığı yeri...