Nihayet Dacey uyumuştu.Kollarında yama ve sökükler olan paltomun küçük gelmesine rağmen içine girmeyi başardım ve kapıyı çektim. büyük ihtimalle işe geç kalmıştım ve kara bata çıka yola koyulmaya başladım.Nisan ayında bu ne kardı böyle.Temizliğini yaptığım otelin lobbysine baktım yakışıklı erkeklerin kolunda ne kadar da güzel kadınlar vardı. arkamda gelen sesle irkildim. Vera , iyi misin tatlım? Bayan Fiserhman seni bekliyor. Silkindim ve küçük hizmetli kapısından içeri süzüldüm. Delik ayakkabılarım yine su almıştı. Bayan Fisher beni azarlamadan önlüğümü takıp lüks odalardan birine daldım ve nasır tutan ellerimi ovuşturarak çarşafları yenilemeye başladım.
***
Saat 05.00 olmuştu önlüğümü çıkarıp sabah ayazında eve doğru koşmaya başladım. Minik Dacey'im uyanmadan eve gitmeliydim. Onun sarı saçları gözümün önüne geldiğinde adımlarımı sıklaştırdım.Yüzen evimiz rüzgarla biraz daha şiddetli sallanıyordu. Dacey'nin üşümemesini umarak eve daldım. Dacey , anne eve geldi. Bebeğim neredesin. Sessizlik karşısında ürkmüştüm koşa koşa çatı arasındaki odaya koştum. Belki de uyuyordur dedim. Yatak bomboştu ,kalbimde . Gözüme dolan yaşları geri çevirmedim. Dacey, bebeğim çok yoruldum lütfen oyun oynamayalım dediğimde aldığım cevap boş evde yankılanan sesimdi.Kendimi dışarı attım ve cadde boyunca koşmaya başladım. Güneş doğuyordu ama hava hala buz gibiydi. Dacey bu havada montu olmadan dışarı çıkmamıştır diye ümit etmeye çalışırken belki de kendi çıkmamıştır diye düşündüm. Ben evden çıkarken kapıyı kitlemiş miydim? Gözlerimdeki yaşlar görmemi bulanıklaştırırken arkamdaki ağaca yaslandım. Birden gölde yüzen bir şey gözüme çarptı. Bu Max'ti. Bu Dacey'min Max'iydi. Koşarak Max'i buz gibi sudan çıkardım.Max'i bağrıma bastığımda içimde bir şeyler sızladı. Ben şimdi ne yapacaktım. Nereye gittiğimi bilemeden koşmaya başladım.Uyandığımda hissettiğim başımın altındaki yumuşak yastık ve tanımadığım bir çehreydi.