Kimilerine göre hayat son moda. Hiç derdi tasası yok. Kimilerine göre ise bir çöplük yuvası. Kafası bir gün yüzü görmemiş insanlarla dolu. Eşit dağılmamış insanlar. Ya da hayat onları eşit dağıtmamış. Elinde olan herşeyi bir tarafa dağıtmış. Geriye kalan atıkları da diğer tarafa dağıtmış.
Ne kadar da acımasız. Tıpkı sildiğim pencerede tırnağımla çıkarmaya çalıştığım fakat bir türlü çıkmak bilmeyen siyah noktalar gibi. Ya da sildiğim yere esnaf tükürüğü gibi yapışan çamur gibi. Bir dakika bir dakika. Çamur mu? Ne çamuru be? Pencerede çamurun ne işi var? Bak bir de iyice yayılarak iniyor aşağı.
"Nisa Abla, valla yanlışlıkla geldi. Oyun oynuyorduk biz." diye sokaktan bağırdı gülerek bakkalcı Cemil Dede'nin haylaz torunu Necati.
"Bak bir de gülüyorlar. Sıpalara bak. Durun lan geliyorum ben şimdi size." diyerek çıktığım sandalyeden inerek kapıya koştum. Ne olur ne olmaz diye de annemin örümcekli terliklerini de alarak bahçe kapısından hızla çıkıp çocukların olduğu alana geldim. Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki yüzüme yediğim çamurla olduğum yerde kaldım. Ardından peşpeşe gelen bir sürü çamur toplarıyla karşılaşınca olduğum yere çöktüm. Çok geçmeden Necati, Murat ve Enes sıpaları başıma gelerek beni dürtmeye başladılar.
"Nisa Abla, sen terlikle gelince hazırlıklı olalım diye attık biz o çamurları sana. Sen hep bizi terlikle kovalarsın ya" diye mırıldanan Murat'a baktım. Sonra gözlerimi kısıp üçüne bir bakmaya başlayınca doğal olarak bir iki adım uzaklaştılar benden.
"Ulan ben sizin var ya... " diyerek cebime koyduğum annemin terliğini alarak bunları kovalamaya başladım. İki üç adım atınca hevesim kaçtı. Bende terliği Murat'ın arkasından attım.
"Aahh" diye ses gelince mutlulukla Murat'a bakıp arkamı döndüm. Dönmemle eş zamanlı olarak gözlerimi kocaman açarak geri arkama döndüm.
"Ben onu şuna atmıştım." diyerek elini kalçasında tutan adama doğru yaklaştım. Gülmemek için kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım o tıksırma sesi illa çıkıyordu. Adam gözlerini irice açarak bana döndü. E ne yapsın karşısında bir elinde gazete kağıdı, başında alnına sarılmış bir eşarp, pandalı pijamaları olan ve kalpli terlikleriyle çamura bulanmış bir kız beklemiyordu sonuçta.
"Güleceksin gül artık. Dudağın kalmadı kemirmekten." dediğinde adam bastım kahkahayı. Çocuklarda durur mu? Koşup boynuma sarıldılar. Bir iki dakika geçince durdum. Gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Hala boynumda sarılı olan çocukları benden uzaklaştırdım.
"Yürüyün lan eşek sıpaları. Bir daha o pencereye yaklaşırsanız sizi öldürürüm." diye bağırarak totolarına vurdum. Onlarda gülerek gittiler yanımdan.
Çok sonra kalcasina terlik attığım çocuk aklıma gelince hemen ona döndüm. Çocukta gülmekle gülmemek arasında gözlerini kısmış bana bakıyordu. Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken iki aydır duymadığım o sesi duydum.
"Kız zilli. Ne işin var sokak ortasında?" diye bağıran ikinci yakışıklı abim Utku'ya döndüm.
"Utku" diye bağırarak ona doğru koşarak sarıldım. O da bana sarıldıktan sonra hemen geri iteledi.
"Abi diyeceksin lan. Bir öğretemedim gitti sarı kafa." diyerek omzuma vurdu şakadan kaşlarını çatarak.
"Tamam be. Abi diyeceğim." dedim gülerek. Abimle aramızda iki yaş var. Diğer abim Toprak'la da 4 yaş var. Doğal olarak iki tane erkek düşmanı abim var. 19 yaşındayım. Onların yüzünden hiç sevgilim olmadı. Olmasını isteyen kim? Ben onların yanındayken bizi hep sevgili sanıp abilerime kızlar yaklasamiyordu. Abim de her seferinde 'Ulan çirkin senin yüzünden kısmetim kapanıyor.' diyerek kafama geçirirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Kızı
Teen FictionNisa SAYER. Eli ağır bir laz kızı. İki abisiyle başı her zaman belada olan sarı kafa. Üniversiteye hazırlanan 19 yaşında sarışın esmer sever bir kız. Volkan SEÇKİN. İstanbul'un elit ailelerinin kızlarının gözdesi. 26 yaşında olmasına rağmen tek kıza...