Bahçeye çıktığımızda ciğerlerim derin bir nefesle rahatladı. Alkım beni okulun banklarından birine oturttu. Yüzüme peçete bastırıyordu 5 dakika geçmişti ancak kanama durmamıştı. Bunun sebebi benim hemofili hastası olmamdı. Hemofili bir tür kanın pıhtılaşamaması hastalığıdır.
Alkım revire gitmekte ısrar etse de birazdan yaranın kanaması durur diye düşündüm ve bunu reddettim. Ancak kanama durmak yerine hala kanıyordu ve otururken Alkım kolumdan tuttu. "Sakın reddetmek yok revire gidiyoruz" dedi. Gücü karşısında karşı koyamadım ve beni yönlendirmesine izin verdim. Genç hemşire revirin kapısını kilitlediği sırada karşısında bizi görünce bir an ürktü ve hemen kapıyı açtı. Montunu çıkartmadan beyaz renkteki büyük çekmeceyi hızlıca açtı ve temiz bir sargı bezi çıkarttı. Alkım rahatlamış görünüyordu ancak ellerini ovuşturmadan duramıyordu. Genç hemşire yaklaşık 10 dakika kadar sargı beziyle tampon etti ve küçük bir yara bandını yüzüme iliştirdi. Eşyalarım sedyenin çaprazında duran masanın önündeki yıpranmış kırmızı sandalyenin üstündeydi. Alkım eşyalarımı aldı ve teşekkürü sevmediğimi bildiğinden mi yoksa refleks olarak mı söylediğini tahmin edemediğim bir şekilde hemşireye teşekkür etti. Artık yalnız kalmak istiyordum ancak bunun mümkün olmadığını da biliyorum, çünkü Alkım'la aynı otobüse binecektik. Evde de annemin "yüzüne ne oldu?", "neden geç kaldın?" sorularına maruz kalacaktım. Revirden çıktık, yürümeye başladık arkamızdan gelen hemşire koşarak yanımızdan geçti.Bahçeye çıkınca Alkım'ın arkadaşı İnancı gördük. Elinde spor çantası vardı. Spor salonuna doğru gidiyordu. Alkım ağzının içinde bir küfür mırıldandı. "Alkım sen nerdesin seni arıyorum her yerde telefonuna da bakmıyorsun, başına kötü bir şey geldi zannettim."dedi İnanç. "Zaten başımıza bir şey geldi, daha doğrusu Özgün'e" dedi. İnancın mavi gözlerinin ağırlığını üstümde hissediyordum ve bu beni rahatsız ediyordu. Şaşırmış gözlerle "Umarım önemli bir şey değildir" dedi. Alkım tuvalette yaşananları anlattı. İnanç beklediğimden daha büyük tepkiler verdi, beni de şaşırttı. İnanç şaşkınlığı bitince, Alkım'a "Hadi gidelim" dedi. Alkım "Nereye?" diye ekleyince, İnanç iç geçirdi ve sinirlenmiş bir yüz ifadesiyle "Abi antreman var sakın unuttum deme" dedi. Ve ardından elini saçlarına daldırdı ve sırtını bize döndü. "İnanç ben Özgün'le gidicem abi sen yalnız gitsen bugün" dedi. "Alkım ben yalnız gidebiliyorum İnanç'la git sen" dedim. İnanç yüzünü buruşturdu. Bu harekete bir anlam veremezken, İnanç "Tamam sen git zaten bende geç kaldım görüşürüz" dedi. Alkım onaylarcasına kafa salladı. Ben yürümeye başladım Alkımda yanımdan geliyordu. Hava kararıyordu. Saat 16.30'du. Normalde bu saatlerde evde kitabıma kafa yoruyor oluyordum. Ardından annemin beni merak etmiş olabileceği fikri aklıma geldi ve telefonumu montumun cebinden çektim, ekran kilidini açınca annemden gelen 9 cevapsız çağrı vardı. Biranda annemi arama zorunluluğunu kendimde hissettim. Rehbere girip annemi seçtim ve telefonu kulağıma götürdüm. Alkım "Bir şey mi var?" diye sordu. Bu sırada telefon açıldı. "Anne aramışsın bir şey mi oldu?" dedim. Alkım tamam dercesine gözlerini kırptı."
"Her zamanki saatinde gelmeyince merak ettim kızım" dedi. "Kurs vardı ona kaldım" dedim. Alkım kafasını çevirdi ve gülümsedi. " Tamam, o zaman biz evdeyiz gelirsin" dedi ve telefonu kapattı. Biz dediğine göre babam evdeydi ve bu beni mutlu etmemişti. Okul çevresinde birçok yol vardı ve ben çoğunlukla cadde üstünü tercih ederdim, sakar biri için en ideal yoldu, düz ve geniş. Fakat şimdi arka sokağı tercih etmiştik. Sokak lambaları bozuktu ve belediye çalışanları sokağın başındaki lambayı tamir ediyordu. Alkım koluma dokundu "Sokak karanlık yanıma gel biraz istersen" dedi. "Sorun değil" dedim. Cadde üstüne çıkılacak toprak araziye gelince ayağım bir taşa takıldı ve düşecekken Alkım kolumdan tuttu. Ruhsuz gülümsememi yüzüme yerleştirmemle Alkımın yüzüne yumruk inmesi bir oldu. Ufak bir çığlık attım ve yumruk atan el ağzımı kapattı. Alkım ayağa kalktı. Burnundan kan akıyordu. Ağzımdaki el çekildi ve yavaşça Alkıma doğru yürümeye başladı. Alkım tam bir hamle yapacaktı ki adam buna izin vermeden Alkım'a bir yumruk daha indirdi. Böyle izlemeyi kendime yediremiyordum. Alkım kaşını tutuyordu. Adam o sırada arkasına döndü ve bana yaklaşınca kasıklarına bir tekme indirdim. Adam yüksek bir sesle küfür savurdu. Olayları anlamaya çalışmak için zaman kaybetmedim. Alkım'ın çantasını yerden aldım ve koluna girdim ve cadde üstüne kadar hızlıca yürüdük. Bir duvara yaslandı ve soluk alışverişini düzenledi. Çantamın ön gözünde peçete olması lazım dedi. Hızlıca fermuarı açtım, peçeteyi çekip burnuna bastırdım. Sonra "Ben hallederim" deyip peçeteyi Alkım aldı. Kaşını hafifçe yokladı, kan kurumuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPAN
Teen FictionSoğuk bir Ankara akşamı alınan buruşuk bir kağıt, sıradan bir edebiyat yarışması. İnsanlara zarar verebilir mi? İki kişiyi birden "kapana" sıkıştırabilir mi? -Bunun cevabı Özgün'de.-