Eliyle uzun sakallarını sıvazlarken gözünden düşen birkaç damlayı umursamadı İbrahim. Rakı bardağına tekrar uzandığında hiç düşünmeden büyük bir yudum daha aldı. Sarhoş olmak istiyordu, yıllardır kendini yiyip bitiren bu aklı susturmak, can çeken kalbini biraz olsun uyuşturmak istiyordu."İçme artık! Öldüreceksin kendini..."
Dinlemedi İbrahim dostunu, sönen sigarasını yakmak için elini siper etti. Titriyordu artık elleri, yıpranmıştı.
Kaçıncı sigarasıydı bu? Ya kaçıncı rakı sofrası? Kaç defa daha kurulacaktı sahil kenarına bu masa?
Titreyen çatallı sesine aldırmadan tekrar başladı türküsüne...
"Ben bir seyyah garip olsam
Giysem karayı karayı
Yitirdim nazlı yârimi bulsam arayı arayı
Yitirdim nazlı yârimi bulsam arayı arayı..."Gecenin ayazından onu koruyan siyah kaşesine biraz daha sarıldı. Çökmüştü omuzları...
Mahir dostuna bakarken hüznün, umutsuzluğun somut halini görüyordu sanki... Yanıktı sesi, biliyordu yıllarca acıyla kavrulmuştu İbrahim.
"Yâri düşürsem ardıma
Bir ateş düştü yurduma
Benim onulmaz derdime
Bulsam çareyi çareyi
Benim dermansız derdime
Bulsam çareyi çareyi..."*
Beğendiniz mi birazcık?:)