İçtiği çayın her yudumunda HARRY POTTER gözlüklerinin yuvarlak ve çizik camlarına buğu yapmasıyla çayı ağzından püskürtmesi bir oldu. Yanan ağzını elleriyle yelleyerek geçiştirmeye çalıştı ama her defasında sıcak çayın ağzına yaptığı baskıyla dışarı üflediği dumanları fark edebiliyordum. Bir yandan sıkıldığı (nı bana çaktırmadan) konuyu değiştirmeye çalışıyor diğer yandan da oturduğu tabureden ayağa kalkıp balkondan aşağı sarkarak annesinin bakkaldan gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Ona engel olarak sıkıldığı konuyu daha derin hale getirmeye çalışıyordummm ki " Annem geliyor!! " diyerek beni balkondan içeri sürüklemeye başladı. Hiçbir şey demeden onun dediğini yaptım ve yatağın altına girdim. " Hayır giremedim popom yatağın dışında kal... " diyemeden Okyanus'un popoma attığı tekmeyle birlikte cümlemi tamamlamama gerek kalmadığını düşündüm ve susmaya karar verdim. Karar verdiğim gibi de yaptım. Okyanus'un annesi benim olduğum odaya gelmiş Okyanus'a bağırınıyor, benimse ağzımdan tek bir kelime bile çıkmıyordu. Duyduğum kadarıyla annesine karşın Okyanus da ağzını açıp bir şey söylemiyor gerekte duymuyordu. Dikkatlice Okyanus'un annesinin dediklerine kulak verdim.
-Sen hiç uslanmayacak mısın acaba! Hoooop kime diyorum.
- ...
-Konuşsana çocuğum ne susuyosun?
-Ne yapmışım gene?
-Ne yapmadın ki ne yapmadın!
-Söyle de bende biliyim ama dimi?
-Futbol oynarken Murat amcanın arabasının camını indirmişsiniz çocuklarla. Geldi bugün bana dırdırlandı.
-Ali yaptı.
-Hangi Ali?
-Münevver yengenin çocuğu Ali.
-Bir arıyım bakayım Münevver yengeni.
-Tamam.
Annesinin odadan çıkmasıyla benim yataktan doğrulmam bir oldu. Birkaç dakika annesini gözetledim gitti mi bizi duyar mı diye ama bir ses çıkmayınca ben de konuşmaya başladım.
-Gerçekten Ali mi yaptı?
-Heee.
-Peki ya...
-Konumuz o değil yalnız!
-Tamam. Yeni konu açmamı ister misin?
-Aç bakayım ne açacaksın.
-Beni neden annenden saklıyorsun?
-Seni annemden sakladığımı da kim söylemiş?
-Şimdi sakladın ya. Yoksa annenden korkuyor musun?
-Annem korkulacak birsi değill. Onu görseydin böyle demezdin.
-Anneni gördüm ya zaten.
-Ne zaman gördün?
-Şimdi gördüm ya.
-Heee. Sen olayı çok yanlış anlamışsın ağabeyciğim. O benim üvey annem.
-Peki gerçek annen nerede?
-O kısma hiç gelemedik dimi biz?
-Hangi kısma?
-Sen dedektif değil misin?
-Evet.
-Ben seni annemi bulman için çağırdım.
-Sen ciddi misin?
-Ciddiyim tabi.
-Tamam o zaman anneni aramaya başlayalım ama bunun için ne biliyorsan hepsini bana anlatman lazım.
-Ne biliyorsam mı?
-Daha fazlasını. Ne duyuyorsan, ne soruyorsan hepsini en ince detayına kadar anlatman lazım bana.
Ben bunları liste halinde sıralarken hiç Okyanus'un gözlerine bile bakmamıştım. Kafamı kaldırıp gözlerimi ona çevirdim ve gördüklerim Okyanus'un yarasını nasıl yolup kanattıysa, bende de o kadar büyük bir yara açmıştı. Şimdiyse asıl görevim kendi yaramı onunla, onun yarasını da kendimle sarıp iyileştirmekti. YARIN...
Bana verilen büyük görevin sırrını çözmek üzere bugün de Okyanus'un evine doğru yol almaya başladım. Eve vardığımda evin penceresinden " gel gel " işareti yapıyordu. Onun dediğini yaparak merdivenlerle 2. kata çıktım. Merdivenlerin sonunda kapıyı açmış beni çağırıyordu. Ve yine onun emir kulu oldum.
Biraz sohbet ettikten sonra kendi konumuza dönmeye karar verdik.
-Hatırladığım kadarıyla sıcak bir hava vardı. Başka bir evde uyanmıştım o sabah...
Ve nihayet küçük Okyanus'umuz benim zorumla bir kaç şey anlatmaya başlamıştı.
-Yataktan kalkıp, kaldığım odanın karşısındaki yere gittim. Mutfağa benziyordu ama mutfak olduğunu düşündürecek tek fırın vardı. Onun dışında bomboştu.
-Evde kimse yok muydu?
-Vardı.
-Kim?
-Annem dışındaki herkes evdeydi.
-Annen neredeydi?
-İçeridekilere "Annem nerede" diye sorduğumda herkesin gözlerinden yaş akıyordu. Ertesi gün babama aynı soruyu sorduğumda "Kaçırıldı" cevabını aldım ve tam 6 yıl annesiz kaldım.
-Ailecek bir düşmanınız falan var mıydı peki?
-Bildiğim kadarıyla yoktu.
Biz bunları konuşurken dolabın üstünden bir ses geldi. Dolap çok yüksek olduğundan sandalye çekip dolabın üzerine o şekilde baktım. Bir kutu vardı. Elime aldığım gibi tozlu olduğunu fark edip kutuyu masaya koydum ve iki ellerimi birbirine vurarak tozları silkelemeye başladım. Okyanus'sa cesurluğunu bana birkez daha ispat ederek tozları umursamadan kutuyu eline alıp döndürmeye başladı. Birkaç dakika sonra da kutuyu açacakken kilidi olduğunu gördü ve "Lanet olsun!" diye bağırdı. Sonra ben tekrar sandalyeye çıkıp dolabın üstüne tekrar baktım belki anahtarı oraya düşmüştür diye ama anahtar falan yoktu. Hayal kırıklıklarıyla Okyanus ile vedalaştım ve 2 gün sonra tekrar gelmek üzere oradan ayrılıp evime gittim.
2 GÜN SONRA...
-Selam Okyanus bir gelişme var mı?
-Çabuk gel. Sana bir şey göstermem lazım!
-Tamam geliyorum.
Okyanus'un beni götürdüğü yere gittiğimde masanın üzerinde bir anahtar vardı ve çaresizce o anahtarı bana işaret ediyordu. "Bunu nereden buldun?" diye sorduğumda bana "Hiçbir yerde. Uyandığımda masanın üzerinde duruyordu." dedi
-Bunun o kutuyu açtığına emin misin?
-Hiç denemedim. Senin gelmeni bekledim.
-Tamam o zaman hadi gidip bakalım.
Biz koşar adımlarla kutunun olduğu odaya giderken anahtarı almayı unutmuştuk. Bunun üzerine Okyanus aceleyle anahtarı alıp geldi. Anahtarı deliğe sokmayı denedik ve ilk seferde anahtar deliğe girip yerine oturmuştu bile. Biz hiç vakit kaybetmeden anahtarı iki kez çevirip açtık. Kutunun kapağını yavaşça kaldırmamızın ardından içinden çıkan kağıt hem beni hem de Okyanus'u büyülemiş ve daha çok korkutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLERİMDEKİ YAŞ
AdventureSelam arkadaşlar. Şimdi hiç vakit kaybetmeden size biraz kitaptan bahsetmek istiyorum. ilk olarak bir çocuk var ve annesini bulabilmek için bir dedektife başvuruyor. Bakalım dedektif küçük çocuğa yardımcı olup annesini bulabilecek mi?