Ay daha da karardığında, büyük ağaçların ve donmuş suların ortasında kalmıştı. Ne kadar da çaresiz ve güçsüzdü kolları. Bir isim, zihninde dönüp duruyordu. Boşluğun kalbine akıyordu gözyaşları. Bir insanı bu kadar özlemek normal miydi? Bunca acı nedendi? Çözemiyordu. Harfler yan yana geliyor ve onu çağrıştırıyordu. Gözleri gözlerinin önündeydi. Kadının o hayran olduğu güzel tırnakları uzuyor, etine batıp kanatıyordu. Anıların kılıcı keskindi.
Üşümüyordu.
Ondan önce yaralı köpekler geçmişti buralardan, umurunda değildi bu. Yırtıcı bir hayvan çıksa, karşısında öylece durur, belki bir taş almak için eğilir, sonra vazgeçerdi bundan; ağlardı... Karşısında köpüren hayvan susar ve olduğu yere çömelirdi. İnsanın acısını hissederdi kendi gibi olmayan her şey. Bir tek "insan" anlamazdı bunu!
Tanrı'yla hesaplaşmak kolay değildi bu gece. Neydi beklentisi? İçinde bulunduğu korkunç durumdan kurtulmak için yakarmıştı ona. Duaları kabul olmuştu işte, daha ne istiyordu! Şimdi kendini cansız kayaların, çürük otların arasında sürüklenirken bulmuştu. Ama bir şeyin farkındaydı, kadın artık iyiydi. Uzakta ve iyiydi. Onsuz iyiydi. Her şey silinmişti. Ne mutfaktaki kristal bardak ne de duvardaki fotoğraflar bir anlam ifade ediyordu. Ayrılık güzel bir yara iziydi.
Ay daha da kararırken yaklaşıyordu görünmez avcılar.
Küçük damlacıkların bıraktığı büyük su birikintileri vardı ardında...
Sekerek uzaklaşıyordu.
Orman onu kabul etmişti. Sarmaşıkların hareketini hissetti.
Acısından uluyordu, başka bir şey değil...