Bir katille yaşamak mı?
Asla! Bunu yapamazdım. Bu adam çamur kahvesi gözleriyle baştan çıkarıcı görünse bile tanımadığım biriyle aynı evi paylaşamazdım. Üstelik daha biraz önce onun birini öldürdüğünü görmüştüm. Hiç acımadan tetiği çekivermişti ve şimdi bana aynı evde yaşayacağımızı söylüyordu.
"Ne saçmalıyorsun sen mafya bozuntusu!" diye bağırdım.
Sözlerime öfkelenerek kolumu sıkıca kavradı. "Benimle doğru konuş!"
Kahvaltıda yürek yediğim için hiç korkmadan "Konuşmazsam nolur?" diye cevap verdim.
Dudaklarını şeytani bir gülüş yokladı. "Seni sustururum. Ve inan bana bunun için çok ilginç yöntemlerim var."
Karşı koyamadığım bir ürperti tenimde dolanırken "Bırak beni," diye itiraz ettim. "Seninle aynı evde falan yaşamayacağım. Saçmalık bu!"
Kolumu bırakmadı. Aksine daha sıkı kavrayarak beni kendinde çekti ve çamur kahvesi gözleriyle gözlerime bakarken "Sana seçenek sunduğumu hatırlamıyorum," dedi. Elinden kurtulmak için çırpındım ama bu sadece canımın daha çok yanmasına sebep oldu.
"Bırak kolumu canımı acıtıyorsun," diye inledim.
Kolumu bırakmadı ama tutuşunu gevşetti. Yüzüme son bir bakış atıp beni çekiştirerek yürümeye başladı.
"Hey!" dedim öfkeyle. "Ne yaptığını sanıyorsun sen hayvan? Bırak beni! Seninle hiçbir yere gelmiyorum."
Sanki beni duymuyormuş gibi ilerlemeye devam etti ve beni zorla arabasına bindirdi. Bu sırada ona birkaç yumruk vurmayı başarabilmiştim ama bundan etkilenmiş görünmüyordu. "Lanet olası mafya bozuntusu!" diye bağırdım. Neden böyle bir şey benim başıma gelmişti ki? Ben sadece küçük, zararsız bir macera yaşamak istemiştim... Bağcılar Ticaret Meslek Lisesi'nin başıma böyle bir bela açacağını nereden bilebilirdim?
Beni zorla arabaya tıktıktan sonra kendisi de şoför koltuğuna atlayıp arabayı çalıştırdı. Ve son hızla gitmeye başladı. Araba asfaltın üstünde adeta kayarak ilerlerken başımı çevirip ona baktım.
Tanrım! Taş gibiydi. Hatta tam anlamıyla bir meteordu. Elimi uzatıp yüzüne dokunmamak için kendimi zor tutuyordum. Çamur gözlü güzel katil...
Araba koskocaman, görkemli bir evin önünde durduğunda gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Bu katil, bu evde mi yaşıyordu yani? Bundan sonra ben de mi burada yaşayacaktım?
Beni tıpkı bindirdiği gibi çekiştirerek indirdi arabadan. Kolumu kavrayıp peşinden sürükleyerek yürümeye başladı. Kapı, çalmasına bile gerek kalmadan bir hizmetçi tarafından açılmıştı. Hiç duraklamadan beni içeri sürükledi. Büyük bir salona giriş yaptık. Son model mobilyalarla siyah-beyaz döşenmiş salondaki deri koltuklardan birine doğru savurdu beni. Sonra da karşıma geçip o çamur rengi güzel gözlerini gözlerime dikti.
"Kimsin sen?" diye sordu tehlikeli bir sesle. Bakışları ölümcüldü...
"Hiç kimse," dedim zar zor konuşarak.
"O arazide ne işin vardı?"
Ah, bu soruya daha önce cevap vermemiş miydim? "Whatsapptan bana mesaj attın!" diye hatırlattım.
"Her atılan mesaja koşa koşa gidiyor musun sen?" diye sorarken kaşlarını öfkeyle çatmıştı.
"Hayır," diyerek itiraz ettim. "Sadece biraz macera yaşamak istemiştim..."
"Macera, öyle mi?" Dudaklarından alaycı bir gülüş döküldü. "Çok aptalca bir hareket, küçücüğüm."
Öfkeyle yerimden fırladım. "Ben senin nereden küçüğün oluyorum! Çabuk bırak beni. Evime gitmek istiyorum."
Bana doğru bir iki adım atıp tam karşımda durdu ve bir kere daha gözlerime baktı. Tanrım! Gördüğüm en güzel gözler onunkilerdi. "Artık," diye fısıldadı koyu bir sesle. "Senin evin burası."
Sözleriyle kalbimin deli gibi çarptığını hissettim. Bu adam neden laf anlamıyordu? Burada kalamazdım. Kalamazdım, değil mi?
"Buna alışsan iyi olur," dedikten sonra beni orada öylece bırakıp hizmetçilerden birine seslendi ve bana bir oda hazırlamalarını söyledi. Sonra da bodyguard gibi görünen bir adama gözlerini asla üstümden ayırmamasını tembih etti.
Bu kadarı da gerçekten fazlaydı.
"Bana bak mafya bozuntusu," diye bağırdım kendimi tutamayarak. "Derhal beni serbest bırakıyorsun. Ben de evime gidiyorum. Seninle de yaşamıyorum. Anlaşıldı mı?"
Dikkatini tekrar bana verdi. Aramızda biraz önce açmış olduğu mesafeyi hızlı adımlarla kapadı. Bu sırada ben bağırmaya devam ediyordum.
"Sana diyorum pis katil! Beni hemen serbest bırakıyorsun! Duydun mu beni? Ben senin oyuncağın değilim. Beni öylece eve kapata-"
Sözlerim, dudaklarımın üstünde hissettiğim ani baskıyla kesiliverdi. Aman tanrım! Aman tanrım! Bu çamur gözlü, yakışıklı mafya bozuntusu beni öpüyordu! Zaten çok sık kullanmadığım beynim o an işlevini tamamen yitirdi ve ben kendimi ona karşılık verirken buldum.
Geri çekildiğinde ikimizde nefes nefeseydik. "Seni uyarmıştım," dedi. "Bir kere daha bana mafya bozuntusu dersen seni sustururum demiştim."
Öfkeyle geri çekildim ona sert bir tokat attım. Yüzü, vuruşumun etkisiyle diğer yana savrulurken hala havada olan bileğimi kavrayıp beni kendine çekti ve tekrar öptü. Bu seferki kısa ve sert bir öpücüktü.
Hafifçe geri çekildiğinde "Bundan sonra senin yerin burası," dedi dişlerinin arasından. "Bunu kafana sok. Sen bundan böyle Ayaz Yerimdar'ınsın. Bunu sakın unutma." Tek eliyle çenemi kavradı ve canımı acıtırcasına sıktı. "Ve bir daha sakın ama sakın bana vurmayı aklından bile geçirme. Yoksa seni öldürürüm."
Aniden ellerini üzerimden çekti. Ve bir hışımla arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Bense orada öylece, ağzım açık bir şekilde bakakalmıştım. Ayaz Yerimdar diye isim mi olurdu ya?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whatsappdaki Mafya
ChickLitTEHLİKELİ BİR ADAM MASUM BİR KIZ PEKİ YA MASAL HİÇ BİR SUÇU YOKKEN KENDİNİ BELANIN MERKEZİNDE BULURSA? "ÇOK SAFSIN KÜÇÜĞÜM..." TÜM HAKLARI SAKLIDIR!