-Alev Dinçer-
"Ve gençliğinin hayaletleri unutulmaktan çok uzak."
Kitabın kapağını kapatıp gençliğimi zehir eden ailemi düşündüm, onlar yüzünden kaç gece uykusuz kaldığımı. Anılar bir bir zihnime hücum ederken Gece'nin çığlığıyla düşüncelerimden arınıp gözlerimle etrafı taradım. "N'oluyor ya," diye homurdandım. Mira yanıma gelip ağzını kulağıma dayadı. "Kalk artık yataktan tatile gidiyoruz."
Bağırdı için elim otomatik olarak kulağıma giderken şaşkınlıkla diğer kızlara bakmaya başladım. Gece "Tatil, tatil," diye yatakta zıplıyor, bir yandan da etrafında dönüyordu. "Biri bana şu tatil işini açıklayabilir mi," diye bağırdım sonunda. Dikkatleri üzerime çekmeden kimsenin bana açıklama yapacağı yoktu.
Gece yatakta zıplamayı bırakıp yatağıma bağdaş kurup oturdu. "Beril Hoca paraya kıyıp bir aylık yaz kampı ayarlamış," diyerek yanağımdan makas aldı ve dolabına koşturdu.
"Alışverişe nasıl çıkacağız," diye feryat etti Güneş. Alışveriş kelimesini duyunca gözlerimi devirdim. Bu kız tam bir alışveriş hastasıydı.
Rüya, Gece, Güneş, Mira ve Ada bana umut dolu gözlerle bakarken pes edip ellerimi kaldırdım. "Tamam ben konuşurum." Kızlar bana sarılıp saçma sapan hareketlerine geri döndüklerinde kapıyı açıp dışarı çıktım. En zor bölüme gelmiştik. Müdiremizi ikna etmek.
Müdür odasının önüne geldiğimde durdum ve bir süre kapıyla bakıştım. Huzursuzca yerimde kıpırdanıp kapıyı tıklattım. "Girin," komutunu alınca içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapattım. Yüzüme şirin göründüğümü umduğum bir gülümse yerleştirerek, "Beril Hanım nasılsınız," diye sordum. Kafasını kaldırmadan gözlüklerinin üzerinden bir bakış atmasıyla eridim ve bütün özgüvenimin kuş olup uçtuğunu hissettim. "İşim başımdan aşkın Alev. Sadede gel lütfen." İçimdeki son bir cesaret kırıntısıyla derin bir nefes aldım. "Yaz kampı için alışverişe gidebilir miyiz?" Nefesimi tutmuş ne diyeceğini beklerken verdiği cevapla gözlerimin içinin parladığına eminim. "Pekala. Ama fazla gecikmeyin." Başımı sallayıp odanın kapısını açmaya çalıştım. Bazı sesler geldikten sonra kapı açıldı ve dışarıda kapıya yaslanmış, dinlemeye çalışan kızları gördüm. Umut dolu gözlerle bana bakarlarken bıkmış bir şekilde konuştum. "Hadi gidelim."
/2 saat sonra./
Gözümün önünde salladıkları pembe şorta tiksinerek baktım. "Cidden bunu giyeceğimi düşünmüyorsunuz, değil mi?" Başımı iki yana sallayarak onlara arkamı döndüm ve Gece'ye "Sen bana ayarlarsın bir şeyler," diyerek kafeye doğru yol aldım. Yağız'a geldiğimi bildiren bir mesaj attıktan sonra boş bir masa bulup oturdum.
Yaz kampı eğlenceli olurdu umarım. Kafamdaki düşüncelerden kurtulmamın tek yolu buydu ve işe yaramazsa oldukça stresli bir tatil geçireceğimden emindim.
Başımda dikilen garsona kahve istediğimi söyleyerek gönderdim. Bir süre bekledikten sonra önüme koyulan kahve ve karşıma oturan Yağız ile gülümsedim. O da yayvan bir şekilde sırıtırken konuştu. "Selam fıstık." Gülümsemem yavaşça sırıtmaya dönerken masanın altından bacağına tekme attım. "Sana böyle seslenmemi sevdiğini biliyorum," dedi göğsünü kabartarak.
"Boşver şimdi bunları. Konuşacaklarım var." Önümdeki kahvemi kendine çekip bir yudum aldı. "Kamp olayı mı?" Bunu nereden bildiğini soracakken benden hızlı davranıp açıklamaya başladı. "Kamptan haberim vardı. Sizin yurttan bir kızla takılıyorum da. Neyse. Kampa bir de erkek yurdu geliyor. Tam burada devreye ben giriyorum. İşte bu karşında gördüğün yakışıklı ve zeki..."
"Egoist," diye böldüm lafını. "Her neyse. Devam ediyorum. Yani ben, erkekler yurduna kaydolmak için bir şeyler ayarladım. Hatta şu anda kalkıyorsun ve oraya gidiyoruz." Ben daha bir şeyler söyleyemeden kasaya doğru ayaklandı. Sorularımın cevabını alabilmek için bende ayağa kalktım ve hızla yürümeye başladım.
Her şey bir anda gerçekleşti. Önüme bir kızın atılması ve elimedeki sıcak kahvenin kızın beyaz tişörtünün üstünde kahverengi lekeler bırakarak ilerlemesine kaşlarımı kaldırarak bakakalmıştım.
Kızın cırlamaya başlamasıyla bakışlarımı yüzüne çıkardım. Bir süre susmasını beklememe rağmen susmayınca bardağımın içinde kalan kahveyi de üzerine boşalttım. Kız sonunda susmuş, ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. Fırsattan istifade ederek konuşmaya başladım. "Bu sesine nasıl dayanıyorlar?" Kızın ağzı daha da açılırken arkasından gür ve sert bir erkek sesi geldi.
"Ne oluyor burada?" Ben kaşlarımı çatmış gelen kişiye bakarken kız çoktan çocuğa yapışmıştı bile. O cırtlak sesi yine duymaya başladığımda kulaklarımı tıkamamak için kendimi zor tuttum. "Bu kız geldi ve üstüme kahvesini döktü, hem de bilerek!" Küçük bir çocuk gibi şikayet edişini sırıtarak izledim. Konuşması bittiğinde yanındaki çocuğa döndüm. "Böyle cırtlak seslileri dışarıya çıkarmayın. İnsanlara yazık."
Çocuğun arkamdan bağırmasına aldırmadan arabada beni bekleyen Yağız'ın yanında gittim. Arabaya bindiğimde kulaklarımın içinde yankılanan o iğrenç sesle yüzümü buruşturdum. "O ses neydi öyle? Ajdar dinlemeye razıyım," dedi Yağız benim gibi yüzünü buruşturarak. "Hadi şu erkekler yurdu işini ayarlamaya gidelim. O sesi unutmak istiyorum." Beni onaylayıp arabayı çalıştırdı ve park yerinden ayrıldı.
...
Merdivenlerden çıktıkça gürültü artıyordu. Sonunda açık bir kapının önünde durduğumuzda içeride bağırarak konuşan ordu diyebileceğimiz kadar çok erkek vardı. Yağız'ın adımlarını takip ederek bir adamın önünde durduğumuzda gürültüden kaçmak istiyormuşcasına bizi odasına aldı. Masanın arkasındaki koltuğa oturdu ve bizi süzmeye başladı.
"Hoşgeldiniz," dedi gülümseyerek. "Bende sizi bekliyordum. Daha doğrusu Yağız'ı." Ellerimi önümde bağlayıp bir ayağıma yüklendim ve ifadesiz bir şekilde adama bakmaya başladım. Çabuk olması gerektiğini anlamış olacak ki beklemeden konuşmaya başladı. "Kaydını ayarlamak için çok uğraştım. Ama sonunda hallettim ve bütün bilgilerini buraya aldırdım. Yeni okuluna hoşgeldin." Yağız sırıtmaya başlarken kapı sertçe açıldı.
"Amca?" Ve o tanıdık gür ve sert ses odayı doldurdu.