8 - Turn Around Bright Eyes

155 7 5
                                    

  Zamanın artık algılayamadığım bir anına hapsolmuşken, ayak parmaklarımdan saç diplerime kadar tüm hücrelerime bir durgunluğun düştüğünü hissediyordum. Bu durgunluk kelime anlamı içinde olumsuzluk barındırmıyordu. Kesinlikle barındırmıyordu. Aksine kendi etrafıma sarılmış, her bir noktamın üstüne tünerek beni rahatlatacak gibi, ince bir tabaka üstüne bırakacakmış gibi hissettiriyordu. Korkunç kalp çarpıntılarımın ardından böyle hissetmek birkaç saniye bile yetip artıyordu.

Olağan durumumu açıklamaya çalışırsam beni hangi düşüncelerin beklediğini merak ettim bir anda. Hiçbir şekilde tıbbı bir müdahale altında değildim. Kanıma en son değen maddeler bir gece önceki zamandı; ruhumu bedenim içinde kaybedecek, zihnimin dünya ile gerçekliğini silip yok edecek bir etkiyle gelip geçmişti ve ben saatler önce uyandıktan sonra yok oluvermişti. Ve ben bu hisler içinde kalmışken o vakitleri olabildiğince net hatırlıyordum. Artık vücudum bana ne tür oyunlar oynuyordu bilmiyordum lakin şikayet etmemeye kararlıydım.

Tatlı sakinliğim ve ben odada yalnızlığı paylaşırken gözlerimi krem rengi duvarlarda gezdirmeye başladım. Karşımda duran duvar kapının ortaya konması, sağ ve sol bir biçimde diğer kolları ile birleşiyordu. Benim yatağım ve Harry'nin yatağı tam bu duvarların yanına sabitlenmişti. Soluk rengi, geceleri daha fazla artan soğukluğu ile etrafımızı odanın içinde sarmalamış olması tüm dikkatimi bu boş odaya vermemi sağlıyordu.

Odayı müthiş bir kasvete sürükleyen rengine bakamadan edemiyordum. O ne cansız, acıyla ağlayan, terk edilmiş bitkin bir renkti öyle...Ne beyazın sadeliği vardı, ne koyunun abartısızlığı. Ne de yalnızlığın siyahı.

Beklentilerimi daima göklere çıkaran bir yapım olmasından dolayı hastane odasını çok neşeli ya da gür bir sıcak renkle bağdaştıramazdım, buna hakkım yoktu. Fakat bu gözlerimle duvarların her birleşiminde, ruhumla beraber yitip gidenler onun sorumluluğuna giriyordu. Eğer bu duvarlar arasında kalıyorsam şu an tek suçlu onlar gibiydi.

Gözlerim birer kalem, zihnim ise kağıt görevini üstlenmiş gibiydi, ben odanın milim karelerine ulaşırken zihnime bu detayları bırakıyordum. Unutmamak falan değildi derdim, asıl en büyük isteğim şu dört duvarı bu hayatımdan söküp atmaktı. Ama bu sessiz sedasız anın içinde hapis olmuşken yapacak daha iyi bir şey bulmak zordu.

Başımı yastığıma koyup gözlerimi yavaşça yumdum. Tüm hareketlerim kontrolüm dışında ağır bir çekim efektiyle yönleniyordu. Ortamdaki tek ses saatten gelen tik taklardı. Onun dışında kendi nefes alışlarım dahi kulağımda çok hafif bir ritme inmişti.

Tik tak. Artık bedenimi bu iyileştirici sessizliğe bırakacaktım. Tik tak. İlk kez gerçekten akıp gitmek istiyordum, bu tatmin auronun içinde. Tik tak. Hiçbir anımda hissetmediğim kadar huzur doluydum, şeffaf bir havanın içinden geçiyor gibiydim, binlerce su damlası başımdan aşağıya süzülüyor fakat ıslaklık hissi vermiyordu, burnumun ucunda pembe olduğunu sezdiğim tatlımsı bir koku, dilimde kaygan ve bir o kadar ferah bir tat. Tik tak. Hiçliğin ortasında kocaman bir his havuzu ve sadece ben. Tik tak. Tik. Tak.

"LOUIS UYAN VE BENİ TAKİP ET!"

His havuzundan düşüp yatağa sert bir inişle çakılmış olacaktım ki, yüzümü ekşitip gözlerimi açma fırsatı dahi yakalayamadan o gür sesiyle tekrar buluştum.

"Aman Tanrım, uyanmıyorsun. Uyanır mısın? Uyanacak mısın-- hala uyuyorsun! Uyanıp beni takip eder misin? LOUIS BENİ TAKİP ET!"

Cümleleri arasına nefeslik bir ara bile koymadan devam ediyordu. Gözlerimi korkuyla karışık huysuz bir ifade ile açıp, tam karşımda bana yüzünde benden daha fazla huysuzlaşmış olarak bakan Harry'e baktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 18, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

OUR JULY IN THE RAIN / LARRYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin