Kuşlar...
Çiçekler...
Emma...
Luke evde kendisini odasına kapatmıştı ve düşünebildiği tek şey Emma'ydı.
Kafasının içindeki çığlıklarla karışmış kuş cıvıltıları, gözlerinden akan yaşlar bile O'nu düşünmesini nasıl durdurabilirdi?
Bir insan severken nasıl vazgeçebilirdi.
Onsuz olamazdı. Tıpkı sıcak olmadan soğuğun,aydınlık olmadan karanlığın olamayacağı gibi.
İşte Luke karanlık Emma'da aydınlıktı ve Emma olmadan Luke olmazdı.
Odası aydınlıktı. Siyah mobilya kullanmayı tercih ederdi genellikle, annesiyle yaşarken bunun pek mümkün olabileceğini sanmıyordu.
Baştan aşağı bembeyaz bir odaydı. Sadece televizyonu ve kitaplıktaki rengarenk kitaplar dışında dikkat çekici bir renk bulunmuyordu.
Aslında annesinin bunu seçmesinin diğer nedeni ise, Luke'un küçüklükten kalma korkuları ile baş edememesiydi.
Jeremy Moon. Luke'un dayısı.
Luke küçükken dayısının bir vampir olduğunu düşünürdü -ki sizde öyle düşünebilirdiniz.
Luke hayattaki en büyük hatayı -korkularının başlamasından kaynaklı olan dayısının ona bir masal okumasını istemişti.
Jeremy'nin ne okuduğunu hatırlamıyordu ama neden korkuyordu?
Açık pencereden mor ve lacivertin karışımı bir renkte tüylere sahip kuş girdi.
Kuş ona Emma'yı anımsattı.
Kuşa doğru yaklaştı fakat kuş korkmadı ya da kaçmadı. İşte tüm hikaye burada başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEARING BIRDS
FantasyKuşları seviyordum çünkü o kuşları anlıyordu. ||Tüm Hakları A Thousand Years'da saklıdır.||