Sakura, Japonya'da kiraz ağaçlarına verilen isimdir. Bu ağaçlar her bahar geldiğinde çiçek açarlar lakin çiçekleri solmadan, en güzel halleri ile terk ederler yaşamı. Buna sakura zensen denir. Baharın gelişini simgeleyen bir başlangıç ile sarmalanmış yaşama veda eden ebedi son. Bu yüzden fazlaca ünlü ve değerlidirler Japonya'da. Festivaller yapılır bu kısa ömürlü çiçekler adına. Yaşamın aniliğini ve ölümün ne denli yaşamın içinde olduğunu simgelerler.
"Sevgili kiraz ağacı,"
Titrek bir soluk gibi terk etti kelimeler dudaklarımı. Elimdeki sarı mendili pembe çiçeklerle bezeli ağaç dalına bağladıktan sonra geriledim. Boğazım da en az bağladığım mendil kadar düğüm düğümdü. Soluğum ciğerlerimi sıkıştırıyordu.
Sağ elimi kalbimin üstüne yerleştirip "Yüzü çiçeklerin kadar güzel annemin ve ömrü yine çiçeklerin kadar kısa ve ani olan kardeşimin ruhuna iyi bakman dileğiyle." diye mırıldandım.
Dalları pembenin en sakin tonuna bürünmüş kirazın dalları rüzgar ile usulca sallandı. Sanki beni onaylıyor gibiydi. Küçük rituelimin sonuna geldiğimden haberi varmış gibi hiddetlendi rüzgar. Sanki o da öfkeliydi ailemin ebedi yok oluşuna.
"Görüşürüz," Dudaklarımı buruk bir gülüş esir aldı. "Görüşürüz benim tek dostum."
Beynimde dört dönen baykuşları umursamadan arkamı döndüm eski parktaki kiraza. Birkaç metre ileriye taşınan ve yepyeni oyuncaklarla donanmış yeni park yüzünden kullanılmayan bir hurda parkının ortasında yaşamayı başaran tek ağaçtı bu kiraz. Biri kopuk iki salıncak, paslanmış ve yarısı kırılmış merdivenlere sahip bir kaydıraktan oluşuyordu bu bahtsız park.
Parkı uğurlayan adımlarım ana caddeye ilerlemeye başladı. Kalabalığa karışacak, gürültüye ve aceleye kendimi bırakacaktım. Belki o zaman yok olurdu zihnimde dolaşan baykuşlar. Zaten okula geç kalmıştım yeterince.
***
"Bayan O'dell," Kapının arkasından uzanıp içeriye bir bakış attım. "Beni çağırmışsınız?"
Kaç gündür okula gelemediğim varsayılırsa beni çok beklemiş olmalıydı. Bakışlarındaki bezmişlik düşüncelerimi doğruluyordu zaten. Sonunda diyen gözleri ile boş sınıftaki bir sırayı işaret etti.
Gösterdiği yer yerine yaslandığı masanın yanına gidip tam karşısında durdum. Yüzünde pişkin bir ifade vardı, rahatsız olmuştum.
"İki haftadır okula gelmemişsin, Sora." Gülümseyerek ellerini masaya dayadı. "Neden?"
Beynimde tüyleri yolunuyormuşcasına çığlıklar koparan baykuşlar dört dönüyordu. Boğazıma ve gözlerime oturan yanma hissi ile bir iki saniye duraksadım. Nedenini söylemek istiyordum ama dilim lal olmuş durumdaydı.
Sabırsız ve oldukça meraklı bakışlar gözlerimi işgal ederken nefesimi gürültüyle verip "Çünkü ailemi kaybettiğim bir trafik kazası gerçekleşti," deyiverdim.
Yüzündeki gülüş bir an olsun dağılmayan dünyadaki en psikolojisi bozuk psikoloji öğretmeni Bayan O'dell tek kaşını kaldırıp devamını merak ettiğini belirten bir bakış attı.
"Ben de arabadaydım. Dört gün hastanede kaldım ve sonra da cenazeler nedeni ile meşgul oldum."
"Çabuk atlatmışsın." Kıkırdadı.
Üzerine çullanıp yumruklamak ve "Atlatamadım orospu!" diye bağırmak istesem de başımı eğmekten başka bir şey yapamadım. Bunları biliyor olmalıydı fakat beni bunları duymak için çağırmış olamazdı değil mi?
"Ah, sana bu dönemin ortalamasını yüzde yetmiş civarında etkileyecek proje ödevini söyleyecektim," Tırnakarındaki ojeleri süzerken konuştu. "Ödevi anlatmamı ister misin?"
Göz ucuyla bana bakınca başımı sallayıp "Tabii," diye mırıldandım. Müthiş bir karın ağrısı beraberinde hüzün çökmüştü içime. Söyleyeceğini söylemesini ve öğle arasına çıkabilmeyi istiyordum.
"Psikolojik çöküntü yaşayan ya da depresyonda birini seçip ona yardım edeceksin ve dönemin sonuna kadar ilerlemeleri günlük rapor olarak yazacaksın," Küçük bir öksürük sözünü böldü. Ben kaşlarım çatık bakarken elini dudakları önünden çekip sırıttı. "Dönemin sonunda raporları bir dosyanın içinde bana getireceksin. Eğer ona yardımcı olursan ve ilerleme kaydedersen dersimden geçmeyi başarırsın."
Ödevin diğer gereksiz bütün detaylarını anlattığı yedi dakikanın ardından sonunda öğle arası için beni bırakınca kendimi okulun bahçesine attım.
Dönem projesi için kimi seçecektim ben? Tanıdığım tek psikolojisi alt üst olmuş kişi bendim. Hah bir de Bayan Sandie O'dell.
Başım çok ağrıyordu. Bunu düşünmeyi erteleyip okulun içine girdim. Etraftaki gürültü ve neşe beni boğsa da beynimdeki baykuşları boğmayı başarmıştı. Koridorlar aksine suspus olmuştu zihnim. Sınıfıma yürürken beynim her an koridorun ortasına akacakmış gibi hissediyordum. İki hafta ardından bu koridorlarda yürümek garip hissettirmişti. Yani okul dönemim kazadan önce ve kazadan sonra diye ikiye ayrıldı ve ben nasıl davranacağımı hiç bilmiyorum.
Umarım günün sonunda kimya laboratuvarının içinde yüzüstü yatarak acı çekiyor olmam.
----
Şelam~ Bekletmemek adına -yeterince bekletsem bile- sonunu bağlayamadığım bölüm ile karşınızdayım. Biliyorum o kadar bekletme sonucu bu kadar kısa yazmam bir hüsran lakin girişimsi olduğu için böyle oldu ehe ehe
Yorum yaparsanız sevinirim, neyse byü dcflsöökdjsl
ŞİMDİ OKUDUĞUN
often » tesfaye
Fanfiction"Düştüğünü ve bir daha asla kalkamayacağını hissettiğin oluyor mu hiç?" "Bazen," diye fısıldadı ellerine bakarak. Ve o gün karar verdim, düştüğünde ona uzanan el benim olacaktı. «wattpad üzerindeki ilk Türkçe The Weeknd fanfiction'u»