First, and, end.

925 44 31
                                    

"Onu gördüm. Onu gördüm. Onu gördüm."

"Sehun." diye mırıldanıyor Minseok hyung yanıma otururken. Onu göremiyorum, sadece ellerimi başımın arasına almış bir şekilde sayıklıyorum.

"Onu gördüm hyung. O, tam karşımda, bana gülümsüyordu."

"Geçecek." diyor yeniden. Geçmeyecekti, biliyorum. Geçse bile, O bana geri dönmeyecekti.

"Geçmeyecek hyung." diyorum göz yaşlarımın arasından, ellerimi kafamdan çekip yüzüme götürüyorum. "Bu lanet olası his asla geçmeyecek."

"Gideni geri döndüremem Sehun. Tanrı onu çok sevmiş olmalı."

"O.." diye mırıldanıyorum. Ellerimi yüzümden çekmiş, parmak uçlarıma bakıyorum. "O melekleri kıskandıracak kadar masumdu. Güzellik Tanrıçasını kıskandıracak kadar da güzel. O benimdi hyung. O, benimdi, bana aitti. Sonsuza kadar yanımda olacağına söz vermişti. Aslında, kendimi suçluyorum hyung. İdol olmak her ne kadar hayalim olsa da, bunu yapmamam gerekirdi. Stajyerliğim boyunca onu doğru düzgün göremedim. Şirket izin verirse gidebiliyordum, izin vermediği sürece kaçıyordum. Ona koşuyordum hyung. Yanıma sadece onun sevdiği bubble tea'lerden alıyordum. Ne telefonum, ne cüzdanım. Ayağımda terlikle bile kaçtığımı bilirim ben. En çok neye üzülüyorum biliyor musun? Kaçamadığım günlere üzülüyorum. Beni bekliyordu. O dondurucu soğukta, iki sokak ötedeki kütüphanenin yanındaki sokak lambasının altında dudakları soğuktan morarmış bir şekilde bekliyordu beni. Gidemiyordum hyung. Ona gidemiyordum. Ve ben, hala ona gidemiyorum."

"Üzgünüm, Sehun." Cevap vermiyorum. Ne için üzgün olduğunu sormuyorum, sormak istemiyorum.

Ben artık hiçbir şey istemiyorum. Ne ağlamak, ne de gülmek. Mutlu olamıyorum. Hyunglar bana hep en ufak şeyden dahi mutlu olmam gerektiğini söylerdi. Grup olarak ilk birinciliğimizi aldığımız zaman bile mutlu olamamıştım. Yanımda, sevincimi onunla beraber paylaşacağım, her an yanımda olacak o insan yoktu.

O yokken, benim var olmam adaletsizlik gibi geliyordu.

Onun gibi bir meleğin yerine, dünyanın her bir yerinde bulunan iğrenç varlıklar neden yok olmuyordu? Tanrı neden o varlıkların yerine, benim meleğimin canını almıştı?

Bu tamamen haksızlıktı.

Onu hiçbir zaman bırakmak istemedim, ondan ayrı kaldığım bir saniye bile onun özlemi tüm vücudumu ele geçirirken onsuz bir ömrü hayal dahi edemiyordum.

Onu her haliyle seviyordum. En çirkin olduğu an, ağladığı an bile ona yeniden aşık oluyordum. Şimdi diyorum ki, gelse de her saniye karşımda ağlasa.

Hayır, onun ağlamasını istemiyorum.

En güzel göründüğü an, benim için çabaladığı an. Öyle kusursuz görünüyor ki. Kahverengi gözlerinde, beni mutlu edememe korkusu taşıdığı o ana tapıyorum. Mutfakta, her ne kadar beceremese de, benim için bir şeyler hazırlamaya çalışmasını seviyorum. Onu o haliyle izlemeye bayılıyorum.

Hayatımda hiçbir zaman, sevdiğim birini kaybetmenin canımı bu denli acıtacağını tahmin etmezdim. Açıkçası hiç düşünmemiştim, onun yokluğunu.

Fakat şimdi düşünmek istemesem, uzak diyarlara ne kadar kaçmaya çalışsam bile, bu düşünceler gelip beni yeniden buluyor. Saklandığım dolabın içerisinden, kollarımdan tutup çıkarıveriyor beni. Biliyorum, yeni doğmuş bir bebeğin anne sütüne ihtiyacı olduğu gibi, benimde o düşüncelere ihtiyacım var.

Komik bir anınızı anlattığınız ilk kişi, kötü anınızı anlattığınız ilk kişi, hayatınızda ilk defa kendinizi bu denli adadığınız ilk kişi, bu denli sevip, bu denli aşık olduğunuz ilk kişi. Onsuz yapamam, dediğiniz ilk kişinin avucunuzun içinden bir kelebek misali uçup gittiğini anımsadıkça, ölüyorsunuz. Her saniye.

Rainbow | SehunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin