Başımdaki lanet olası alarmın sesi kulaklarımı sağır edecek bir inatla zırlıyor ve ben de onu alıp duvara yapıştırıyorum. Duvarımda koca bir delik oluşmak üzere, bilmem bu kaçıncı alarm yüzünden. Özenle seçtiğim saatler bazı günlerde duvarda oluyor. Ben de buna "Sabah çılgınlığı" adını koydum. Aslında "Kadınların özel günlerindeki çılgınlığı" desem daha uygun olurdu.
Geçen gece sıkı bir partiden çıkmış gibi görünüyor evim. Aslında böyle bir şey yok. Sadece huysuz ev arkadaşım koca kıçını kaldıramadığı için tüm cips paketlerini yere atmış. Bana kalırsa bu dünyaki en berbat ikinci şey erkek ev arkadaşı. İlki ise duşun kapısını kapamadan yıkanan erkek ev arkadaşı. Aslında ilki tüm gece farklı kızların evden çıkması veya oradan buradan bana ait olmayan sütyenler de bulmam olabilir. Aslında şikayet ettiğim şeyler sadece bunlar. O kadar da berbat biri değil. En azından yeni aldığım köpek eğitimi kitabıyla hem köpeğim Troy'u hem de ev arkadaşım Chris'i eğitebileceğime tüm kalbimle inanıyorum.
Sütyen-don ikilileri arasında ilerleyerek Chris'in jelibon gibi kokan bedenine yaklaşıyorum. Aslında buradan bakınca hiç de koca kıçlı falan değil. Gayet kaslı, kahverengi gözlü, iri dudaklı, ateşli görünüyor. Bir dakika? Ateşli mi? Tabii ki de değil. Sadece yeni uyandım ve biraz başım ağrıyor vsvsvs. Kafasına hafifçe vurarak uyandırıyorum onu. Bu da düşüncelerimden kurtulmama yardımcı oluyor.
"Heey, ağır ol kovboy. Sana da günaydın."
"Uyan, pisliklerini topla." diyorum elimde bir yığın cips paketi ve sütyenle.
"Peki anneceğim. Pazar günü de kiliseye gitmemi ister misin?" diyor ve demesiyle beraber elimdeki yığınları suratına atıp odadan çıkıyorum. Peşimden gelip kolumdan tutuyor sıkıca.
"Bak Cally. Anasınıfından beri beni tanıyorsun. Eve ihtiyacın olduğunu söyledin ve ben de burada benimle yaşamanı istedim. Ama tüm bu olanların suçlusu benmişim gibi davranıyorsun. Beni suçlayamazsın. Biz..." diyor ve çenem açılıyor.
"Evet, biz? Uzun zaman oldu. Ve sen beni terk edip adını bile bilmediğim bir yere geldin. Şimdi tüm gece eve milyon tane kız geliyor ve bana böyle davranma diyebiliyorsun." diyorum ve çantamı askılıktan kurtarıp çekip gidiyorum.
İşe gitmeden önce kendimi sıcak bir kahve alıyorum. Sinirden üşüyen bedenime iyi geliyor. Telefonuma bakıyorum. Chris beni arıyor. Ve büyük ihtimal onun için hazırladığım sesli mesajımı dinliyor: "Merhaba ben California. Büyük ihtimal şuan eski erkek arkadaşımın evinme kalma zorunluluğu hastalığını taşıdığım için aramanıza cevap veremiyorum."
Adım ilginç değil mi? Aslında benim için avantajlı diyebilirim. Söylediğim zaman yüzlerinde önce bir şaşırma ve sonra da büyük bir gülümseme oluyor. En keyif aldığım olaylardan biri de bu. Annemle babamın büyük aşkları California'da başladığı için bana da bu adı vermişler. Onları ve orayı ne kadar çok özledim. Ama Manhattan'a taşınmazsam işimi kaybetme olasılığım vardı. Bu yüzden buraya gönderildim ve cüzdanım hafifleyene kadar bir otelde kaldım. Sonra ise durumu tahmin edebiliyorsunuzdur. Yolda eski erkek arkadaşımla karşılaştım. Maalesef kolumdan tutup beni evine getirdi. Şimdi ise durum bu.
İş yerimin kapısında duruyorum. Burası ülkenin her yerinde olan bir güzellik merkezi ve merhaba ben de biricik kuaförünüz Cally.