Çift: Kihyuk
Tür: SMUTSMUTSMUT (sanırım)<===>
"Biliyorsunuz çocuk gelişimi için önemli olan yaşlar, bu yaşlardır." Çocukların yaptığı etkinlikleri dosyaya sıkıştırırken yan hattan mırıldanmalar yükseliyordu.
"Bay Yoo, biliyorsunuz ki ailem bu günlerde nöbetçi oluyor ve iki gün evde olmayacaklar. Onlar olduğunda gelmeniz daha uygun olacaktır."
Pekâlâ, bunu zaten biliyordum ve tüm amacım evde kimsenin olmamasıydı. Saat gecenin dokuzuydu ve kesinlikle amacım çocuğun gelişip gelişmemesi değildi. "Şöyle ki, sadece ev ortamına bakacağım."
"Her neyse, iyi. Bekliyor olacağım. "
Telefon kapandıktan sonra bir kenara bırakıp, sonunda başarabildiğime emin oldum. Çok çabuk ikna olmuştu zaten.
5 yaşında ki küçük oğlanın genç ağabeyi her veli toplantısında garip hissetmeme neden oluyordu. Bu elbette ki profesyonel bir durum değildi ama, gerçekten yakışıklı ve güzel bir çocuktu.
Veli toplantılarına geliyor, en arkaya geçiyor ve sadece oturuyordu. Gözleri her hareketimi izliyor ve her konuşulandan emin olup çıkıp gidiyordu.
Bay Yoo diyişi bile, mükemmeldi ve vücudumun tepki vermesine neden oluyordu.
Küçük oğlanın bilgilerinin yazılı olduğu dosyada yazan adrese geldiğimi sanıyorum. Zilde yazan isimlere bakıp buna emin olurken, kapanmamış dış kapıdan girdim.
Apartman içindeki, merdivenden çıkıp sonunda 12 numaralı dairenin önündeydim. Derin bir nefes alıp kapıya tıklattım bir kaç kez.
En sonunda kapı yavaşça aralandığında, yüzüme bir gülümseme yerleşivermişti. "Bay Yoo..."
Karşımda tüm güzelliğiyle duran gence baktım. Üstünde bir bornoz duruyordu, saçlarından akan her bir damla tek tek boynuna düşüyor ve daha derine akıyordu. Bornozunu iyi bağlayamamıştı, kenarda kalan kısımdan yüzüyle ters orantılı kasları görünüyordu.
Tanrım... vücudum daha şimdiden bu duruma isyan ediyordu. Ve olduğu yerde daha fazla durmak istemiyordu.
Minhyuk bakışlarımdan anlamış olacak ki, kenara çekilip içeri girmeme yardım etti. "Chunghee uyuyor."
"Ah... Belli, o ufaklık çok gürültücü de."
Minhyuk kıkırdayıp, bornozunun ipini daha da sağlamlaştırırken ellerim şimdiden titremeye başlamıştı.
Kendimi daha fazla tutmaya devam edersem kısır kalacağım kesindi.
Ben koltuğa otururken, mutfağa doğru ilerlemişti. Bir şeyler ikram edeceğini anlamıştım. Fakat onun dışında aklımda şu vardı; buraya gelmem ne işe yaramıştı?
Belki muhabbeti beğenir ve arkadaş olurdu, bilemiyorum?
Bana kalsa daha şimdiden üstüne atlar ve hıncımı çıkarırdım doğrusu.
Sonunda mutfakta elinde iki büyük fincanla gelmişti, eğilmemeye özen gösterek fincanı bana uzatırken gülmeden edememiştim. Belirli yerlerinin açılmaması için zorunlu bir çaba gösteriyordu.
Acı kahveyle bir süre bakıştık. Onunla yakınlaşmak için ne yapabilirdim? Dilim yandı, öpersen geçer diyemezdim herhalde.
Kahveyi üzerime döksem? Çok mu klişeydi? Denemeye değerdi en azından.
Kahve pantolonumun içine işlerken derin bir çığlık attım. Her tarafım yanıyordu, hangi akılla sıcak kahveyi döktüm? Bari soğumasını bekleseydim.